İzmir, kasım ayında bir kez daha sinema tutkunlarının adresi olacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi Yeniden Sinematek, toplumsal adalet, bireysel haklar ve sınıf mücadelesi gibi evrensel temaları merkeze alan “Sivil Özgürlükler” seçkisiyle izleyicilere unutulmaz bir sinema deneyimi sunacak. Elhamra Sahnesi’nde her pazar saat 19.00’da düzenlenecek gösterimler ücretsiz olacak.
Sinematek kasımda özgürlük perdesini aralıyor
Bu ayın seçkisi, insanın sisteme karşı direnişini ve adalet arayışını anlatan beş güçlü filmi bir araya getiriyor. Distopyalardan işçi mücadelelerine, bireysel adalet savaşlarından politik direniş hikâyelerine uzanan bir yelpazede, her pazar farklı bir dünyanın kapısı açılacak. Katılım için tek yapılması gereken, Elhamra Sahnesi’ndeki koltuklarda yerini almak. Ayrıntılı bilgiler, kultursanat.izmir.bel.tr adresinde yer alıyor.
Sanayi çağına eleştirel bir bakış: Metropolis
Kasım ayının ilk filmi, Alman sinemasının başyapıtlarından Metropolis. Fritz Lang’ın yönettiği 1927 yapımı sessiz film, endüstrileşmenin karanlık yüzünü ve sınıf çatışmalarını çarpıcı görsel diliyle anlatıyor. Modernizmin yarattığı yabancılaşmayı, çelikten bir şehirde yaşayan iki farklı sınıfın hikâyesi üzerinden yansıtan yapıt, bugün hâlâ geçerliliğini koruyan sorular yöneltiyor. Goethe Institut iş birliğiyle 2 Kasım’da gösterilecek film, hem sinema tarihi meraklıları hem de politik alegorilerden hoşlanan izleyiciler için kaçırılmaması gereken bir klasik.

Bir devrimcinin hikâyesi: Yaşasın Zapata
9 Kasım’da, beyaz perde bu kez Elia Kazan yönetiminde çekilen, Marlon Brando ve Anthony Quinn’in başrollerini paylaştığı unutulmaz bir direniş hikâyesine ev sahipliği yapacak: Yaşasın Zapata. John Steinbeck’in senaryosunu kaleme aldığı film, Meksika Devrimi’nin simge isimlerinden Emiliano Zapata’nın adaletsizliğe, yoksulluğa ve diktatörlüğe karşı verdiği mücadelenin destansı öyküsünü anlatıyor. Cannes Film Festivali’nde ve Akademi Ödülleri’nde başarılara imza atan film, köylü hareketinin sinemadaki en etkileyici temsillerinden biri olarak kabul ediliyor.
Haksızlığa karşı bir baba-oğul direnişi: Babam İçin
16 Kasım’da izleyicilerle buluşacak Babam İçin (In the Name of the Father), gerçek bir adalet mücadelesini beyaz perdeye taşıyor. Jim Sheridan’ın yönettiği, başrolünde Daniel Day-Lewis’in yer aldığı film, 1974’te İngiltere’de yaşanan Guildford Dörtlüsü davasını konu alıyor. Bir barın bombalanmasıyla suçlanan masum insanların yaşamını altüst eden olay, filmde yargı sistemine sert bir eleştiriyle işleniyor. Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ödülüyle dönen yapıt, hem duygusal hem politik yönüyle izleyiciyi derinden sarsıyor.
Fabrikada doğan bir dayanışma hikayesi: Norma Rae
İşçi sınıfının sinemadaki en güçlü temsillerinden biri olan Norma Rae, 23 Kasım’da izleyiciyle buluşacak. Martin Ritt’in yönettiği, başrolünde Sally Field’ın yer aldığı film, tekstil işçisi bir kadının sendika kurma mücadelesini anlatıyor. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan yapım, 1979 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanırken, Field’a da En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını getirdi. Emek, dayanışma ve cesaret temalarıyla öne çıkan Norma Rae, izleyicisine hem ilham hem umut veriyor.
Kapitalizme meydan okuyan gençlik: Eğitmenler
Ayın son filmi Eğitmenler (Die fetten Jahre sind vorbei), 30 Kasım’da perdeye yansıyacak. Hans Weingartner’ın yönettiği ve senaryosunu Katharina Held ile birlikte yazdığı film, kapitalist düzene karşı alternatif bir yaşam biçimi arayan üç gencin hikayesini konu alıyor. Politik atmosferi ve idealist karakterleriyle dikkat çeken film, 2004 Münih Film Festivali’nde Genç Alman Sineması Ödüllerine layık görüldü. Goethe Institut iş birliğiyle gösterilecek bu yapım, sistem eleştirisiyle genç kuşak izleyicilerde güçlü yankılar uyandırmayı hedefliyor.




