“Hangi bina” diye sorduğunuzu hissediyorum.

Hangisi olacak, İzmir’in kalbi Atatürk Meydanı’ndaki “İzmir Büyükşehir Belediye Binası”. Çatladı, patladı ama yıkılmadı... Kimsenin de burnu kanamadı. “Korku” ise geçer gider. Ama Başkan Soyer kesin ve doğru kararı verdi: Bina yıkılacak!

Sonra?

Herkes bir şeyler söylüyor. Nasıl söylemesin ki, bahsettiğimiz yer İzmir’in kalbi. Tarihin avaz avaz haykırdığı alan. Konak Meydanı diye bildik ama artık yeniden “Atatürk Meydanı” oldu.

Son yüz yılda neler olmadı ki o alanda?

Sadece II. Abdülhamit zamanından alsak, iki meşrutiyet, dünya savaşı, işgal, kurtuluş, cumhuriyet, devrimler, karşı devrim girişimleri, ihtilal ve darbeler ve depremler! Hükümet Konağı zaten anıt bina. Ama güya restorasyonla ne hale soktular bilemiyorum. Ne binanın azameti kaldı ne de duygusu. Kim bilir içi ne haldedir. Hemen yanında Kemeraltı çarşı girişi, Anafartalar Caddesi. Gel de düşünme şimdi 9 Eylül 1922’yi. Yüzbaşı Şerafettin yaralı halde nasıl koşmuştu balkonuna Hükümet Konağı’nın? Şanlı Bayrağımız yine nasıl gururla dalgalanmıştı. Hem de artık sonsuza kadar!

Gerçi şimdilerde kötü görünüşü var alanın. Valilik, emniyet, başka kurumlar çok hoyrat kullanıyor alanı. Araçların kötü otoparkı oldu. Ya Valiler “alanın sesini” duymuyor ya da “başka bir işgal” var işgalciler “anlamını örtüyor” alanın. Neyse bu konuyu ileride işleyeceğim, ama İzmir Valiliği’nin meydana biraz da “yürekten” bakmasını diliyorum. Meydanda bir de “İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı Binası” var. İlginç de bir öyküsü. Bu konuda aslında üç kişinin ses vermesi, yeni kuşaklarla bilgilerini paylaşması hoş olur. Biri, binanın inşaatında da çalışmış olan Ahmet Gürel. Sosyal medyada “genç mühendislere” yazmış ama, yetmez. Hepimizi bilgilendirmesi gerekir. İkincisi Sancar Maruflu. İzmir’in Osman Kibar ve sonrasına fiilen de katkı koymuş, sevenlerinin “İzmir Baba” dedikleri sevgili Sancar babamızın da binanın öyküsü ile ilgili yazması lazım. Ve telefonla da görüştüğüm, üstat İzmir araştırmacısı Yaşar Ürük. 1966’dan 1980’e dek inanılmaz bir süreç yaşamış binanın doğuşu. Yaşar Ürük üstadım konuştukça konuştu telefonda. Bizim belediye binasının Boston Belediye Binası’nın mimari benzeri olduğunu da anlattı. Gerçekten bilmiyordum ve görünce şaşırdım. O kadar çok hikayesi var ki binanın. Hele mesela temel atma töreninde, Başkan Osman Kibar öyle bir hareket yapmış ki, Yaşar Ürük’ün acil olarak yazması lazım. Sonra yıllar süren, duran, devam eden inşaat. 1980 darbesinde askerler ele geçirmeye çalışınca da Başkan Cahit Günay pat diye açıvermiş hizmete. Artık takdir Yaşar Ürük’ün, Sancar Maruflu’nun ve Ahmet Gürel’in. Ahmet Gürel de inşaatın son kısmında aktörlük üstlenmiş, fakat teknik bilgisi çok iyi.

Ancak anlatmak istediğim başka.

Başkan Soyer binanın yıkılacağını söyledi ya? Yerine “anıt yapalım” diyenler çıktı, “park” olsun diyenler çıktı. Başkan Soyer de her defasında olduğu gibi sabır ve saygıyla önerileri topluyor. Yalnız bir öneri en anlamlısı bence. Oraya İzmir Büyükşehir Belediye Meclis salonuyla Başkanlık makamı yapılmalı. İdari bina değil. İzmir’e, meydana, tarihine, dokusuna en uygun mimari projeyle bir gurur binası olmalı bence. 100. Yıl anıtı diyenler sanırım “masa başı” ve biraz “tuzu kuru” düşünceden olanlar. İzmir’de öncelik “romantik” çıkışlar değil işe yarar çıkışlar olmalı.

Deprem, İzmir için hep yaşanan gerçek oldu da iradeler bunu ciddiye almadı galiba. Tarih boyunca onca deprem ve kayıp, ne yazıktır gerek merkezi iradeler gerekse yerel iradeler hep bir eksik baktı bu gerçeğe. Ve bu eksiklik 30 Ekim depreminde yine canlar aldı. Belediye Binası da belki, onca yıl inşaatı bitmediği için yıpranmıştı. Allahtan son deprem de canlara bir şey olmadı. Başkan Soyer de kesin ve en doğru kararı verdi: “Bina yıkılacak”!

Aslında Başkan Aziz Kocaoğlu döneminde bu sıkıntıdan kurtulabilirdi İzmir. Yine bir deprem sonrası, Şubat 2013 olabilir, İzmir Büyükşehir Belediyesi, depreme dayanıksızlığı kesinleşen bu binayı tamamen terk etmek istemişti. Hatta yeni bina, Halkapınar’daki Eshot Garajı olan alana yapılacaktı. Alanın yarı hissesi SGK’nındı ve 30 küsur milyona satın alındı. Alanla ilgili de 2013 Ocak meclisinden imar plan değişikliği geçti. Ciddi çalışmalar da yapıldı mimari proje için. Ama daha sonra vaz geçildi sanırım. O alanda şimdi tramvay idaresi var.

Hatırlarsınız bir zamanlar “İl Özel İdaresi” diye kurumlar vardı. Bir de “İl Genel Meclisi”. Seçimlerde halkın oyuyla seçilirdi bu meclis. Özellikle kent kırsalında, devletten beklenen işleri yapardı. Sonra devran değişti ve siyasi iktidar “il özel idarelerini” kapattı. Neredeyse 100 yıl boyunca, Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan tarihsel yolculuk bitirilmişti bu kapatmayla. İzmir’de de son başkanlığını Serdar Değirmenci’nin yaptığı başarılı bir İl Özel İdaresi ve Meclisi vardı. Burada hemen rahmetli Yücel Özen’i sevgiyle anmak istiyorum. O da başarılı bir üyelik yapmıştı yıllarca İl Genel Meclisi’ne. Hatırlıyorum da ne müthiş günlerdi. Bazen kıyasıya eleştirir bazen de “helal olsun” derdim ekrandan.

Hükümet “il özel idareleri” kapatma kararı almadan önce, İzmir İl Özel İdaresi “yeni bina” işine girdi. Konak'ta tarihi hastanenin arka kısmında bulunan ve 1929’da Tekel İdaresi olarak yapılan binanın yeri tespit edildi. Hatta 1997’de 232 bin lira karşılığında satın da alınmıştı. Serdar Değirmenci başkan göreve geldiğinde derhal kolları sıvamış, 2014 Ocak ayında bitecek şekilde de inşaata başlamıştı. Gelin görün ki, İl Özel İdareleri kapatılınca, tüm sahip oldukları gibi bu “gıcır gıcır” bina da “ortada” kaldı. O tarihlerde aktif gazeteciydim. Arşivime bakınca hatırladım o günleri. Serdar Değirmenci bu binayı ısrarla İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binası olarak görmek istiyordu. O zamanki Başkan Aziz Kocaoğlu da aynı görüşteydi. Hatta İzmir’deki AKP, MHP il başkanları da aksini söylemiyordu. Çünkü mevcut belediye binası ciddi çürüktü ve açıkçası İzmir’e de yakışmıyordu. Hani her şey bir yana, içinde İzmir’in seçilmiş belediye başkanıyla birlikte yüzlerce çalışanı olan kurumun, depreme dayanıksızlığı kesinleşmiş bir binaya mahkûm ve mecbur bırakmak “insanım” diyen kimseye yakışmazdı.

Ama öyle olmadı işte...

Zamanın valisi, valileri ve muhtemeldir ki hem İzmir içinde hem de Ankara’da “birileri”, akıllarınca siyaseten İzmir’i cezalandırmak için, bu yeni binayı İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı!

Ne AKP ne başkaları çıkıp da tek laf etmedi. Çünkü arada bir yerel seçim olmuş ve genelde iktidar olanlara İzmir yine vize vermemişti. Şimdi İzmir yine “Belediye Binası” derdine düştü... İzmir’in milletvekilleri, medyası, bilenleri bilmeyenleri hep “sustu” ve unutturmaya çalıştı. Lakin o yıkıcı ve öldürücü deprem oldu, bina içinde ciddi sorunlar yaşandı.

Şimdi Başkan Tunç Soyer yıllarca önce, ne pahasına olursa olsun verilmesi gereken kararı verdi. Fakat bu alanın işi daha çok. Belediye Binası gibi artık eğreti duran diğer binaların da yıkılması şart.

Lakin bunca yıl İzmir’i depremden koruyamayan, hakkı olan binayı saçma sapan değerlendirip, sadece kendine oy vermiyor diye çarçur eden zihniyetin, böyle bir “iyiliği” İzmir’e yapacağına inanmıyorum. Başkan Tunç Soyer o binayı yıkıp, yerine İzmir’e yakışır bir alan ve ortasına da meclis binası yapmalı. Hatta bu konuyu “masa başı” romantiklere değil, hep yaptığı gibi İzmirlilere sormalı! Çünkü İzmir onun en çok bu yönünü sevdi.

***

Duramıyorum yazmadan...

Bir ayı geçti deprem üzerinden. Bazı bilim adamları “yeni deprem olasılıklarından” söz ediyor ama ne yazık ki “çaresiziz”. Deprem unutuldu, ölenler, sakat kalanlar, evsiz kalanlar, psikolojik çöküntüler hep düştü gündemden. Yazdıklarıma, söylediklerime “kızan” devlet erkânı, bir kez olsun arayıp “derdin ne” dese vallahi anlatacağım. Ama kızsalar da “haklı” olduğumu bal gibi biliyorlar. Çaresizlik belki de bazı makamların da derdi.

Olsun, canları sağ olsun. Ama o bilim adamlarının “beklediği” gerçek “İzmir depremi” olursa ve ben de sağ kalırsam, gök kubbeyi kimlerin başına indireceğim biliyorum. Biraz “Allah korkusu” olaydı bazı iradelerde, bugün ben de “teşekkür” yazısı yazardım. Enkazın kaldırılması tam bir “insanlık ayıbı”. O yıkılan binaların çevresinde hala oturan ev sahibi ve kiracıların da Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşları olduğunu ne yazık ki iktidar partisi ve adamları bilmiyor. Enkazdan demir sökmek için kullanılan yöntemlerin, hemen yanı başlarındaki 7-8 katlı binalarda nasıl korkuya neden olduğunu tahmin bile etmiyorlar. Çevrede “orta hasarlı” denilerek oturma izni verilen binalar acaba bu “zangırtıdan” nasıl etkileniyor?

Ya dükkânı tarumar olmuş esnafı merak eden var mı? Belini doğrultmak için hala çaba içinde olan ama depremden her şeyini yitirmiş mahalle esnaflarına özellikle bankaların neler yaptığını bilen var mı? Bayraklı Belediyesi’nin bazı vicdanı kuşkulu personelinin, belini doğrultmak için uğraşan esnafa neler söylediğini buraya yazamam. Başkan Serdar Sandal’a ilettim, biliyorum ki Başkan Sandal, ilçe esnafını “bürokrasinin” acımasızlığına teslim etmez. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i biraz örnek almalı herkes. Son olarak, emlakçının zulmünden kurtarmak için başarıyla sürdürdüğü “bir kira bir yuva” dayanışmasına, esnaf odalarının, bankaların zulmünden inleyen esnafı da dahil etti Başkan Soyer. Başkana boşuna demiyorum “yüreğiyle başkanlık ediyor” diye! Türkiye’nin her yerinde 4 ve üstü depremler çoğalmaya başladı. “Geçmiş olsun” ya da “yanınızdayız” mesajlarının zerre kıymet-i harbiyesi yok. Bu satırları yazana tehditler de boş.

Unutanlara ve unutturmak için uğraşanlara yazıklar olsun!

KISA... KISA... KISA...

* “Kozmik” yazıyı 18 Aralık’a bıraktım. Bildiğim ve beklediğim bir “şey” var.

* Korona riski İzmir’de inanılmaz artıyor. Sağlık Müdürlüğü'nün de sıkıntısı büyük, sağlıkçıların da. Ama ne yazık ki koordinasyonsuzluk en büyük dert. Test olanakları çok kısıtlı. Kamu hastaneleri farkında olmadan yurttaşları “para tuzağı” vicdan yoksunu “özel hastanelere” yönlendiriyor. Onların da üslupları sinir bozucu. Korona testlerinden “paket hizmet” diye bahseden cahil sekretaryaların, kimler tarafından yönlendirildiğini bilemiyorum. Ve her geçen gün “ne işe yaradığını” ciddi sorguladığım “Aile Hekimliği” müessesesi. Sadece “sinir bozukluğu” yaratıyor bazıları, demedi demeyin.

* Hafta sonu “sokağa çıkma yasağı” var. E ben de boş duramam. Görülen lüzum üzerine, yasak günleri saat 15.00’de alem-i cihanı kızdırmak için huzurlarınızda olacağım. Facebook adresimden izleyebilirsiniz: