Bugün, dini bayramlarımızı özgürce kutlayabiliyorsak, bunu milli bayram olarak kutladığımız günlere borçlu olduğumuzu unutanlar hep abuk subuk konuştular.

Örnek mi istiyorsunuz?

Allah taksiratını affetsin, Fesli Kadir;

Keşke Yunan galip gelseydi!” demişti.

AKP’li Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, geçen sene 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı şöyle anlattı; “30 Ağustos halkın genelini ilgilendiren bir bayram değil neticede. Sadece protokol üyelerinin katıldığı bir bayram.”

Daha dört gün önce Diyanet İşleri, Cuma Hutbesinde yine 30 Ağustos’u ve Atatürk’ü yok saydı.

Oysa Büyük Usta Nazım Hikmet, şöyle anlatır Kuvayi Milliye destanında 30 Ağustos’u;

Sonra.

Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu.

Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı...

Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı.

Nureddin dedi ki:

'Teselyalı Çoban Mihail,'

Nureddin dedi ki:

'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...'

Gelelim Falih Rıfkı Atay’ın söylediklerine;

Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi ‪30 Ağustos‬ Zaferine borçluyuz.’’

Ve en yetkili ağız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos sabahını şöyle anlatır;

Afyon'da belediye binasında bana ayrılan bir odada yatıyordum. Beni uyandırıp Tevfik Beyin geldiğini bildirdiler. Tevfik Bey getirdiği savaş durumunu gösterdi.

Hemen İsmet ve Fevzi’yi çağırınız dedim. Bir de üçümüz birlikte durumu gözden geçirdik ve şu neticeye vardık ki;

Türkün gerçek kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı, ufuktan bütün parlaklığı ile doğacaktır.

Yeni harekat tedbirlerimizi buna göre aldık.“

Gerçekten de 30 Ağustos Türk Milleti’nin özgürlüğü derin derin, doya doya ve gururla ciğerlerine çektiği çok büyük bir Zafer Günü olarak tarihe geçti. Emperyalizmle mücadele eden tüm mazlum milletlerin umudu, yol göstericisi oldu.

Evet, Eğer 30 Ağustos Zaferi olmasaydı;

Ne Malazgirt’in,

Ne İstanbul’un fethinin,

Ne de Çanakkale’nin bir anlamı, bir önemi kalacaktı.

Eğer 30 Ağustos Zaferi olmasaydı;

100. Yılı’nı kutlayacağımız bir 9 Eylül’ümüz olmayacaktı.

Eğer 30 Ağustos olmasaydı, İsmet İnönü Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda, kendini; Muzaffer Türk ordusu generali İsmet, diye tanıtamayacaktı.

30 Ağustos olmasaydı, Lozan Barış Antlaşması olmayacaktı.

30 Ağustos olmasaydı, kuruluşunu kutlayacağımız bir Cumhuriyetimiz olmayacaktı.

O yüzden;

30 Ağustos İzmir'in kurtuluşudur.

30 Ağustos Mudanya Ateşkes Antlaşması’dır.

30 Ağustos Lozan Barış Antlaşması’dır,

30 Ağustos Cumhuriyet Bayramı’dır.

Falih Rıfkı’nın dediği gibi, tüm bu sonuçları ve daha fazlasını elde ettiysek, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.

Ama unutmayalım ki 30 Ağustos Zaferi’ni de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz.

Onun için 30 Ağustos'u kutlamak hem tüm eski zaferlerimizi hem de doğurduğu tüm bu sonuçları kutlamaktır.

30 Ağustos'u idrak etmek ise doğurduğu tüm sonuçlara sahip çıkmak, korumaktır.

Biz,

Türkiye Cumhuriyeti’nin; her şeyini 30 Ağustos’a, 30 Ağustos’u da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduğuna yürekten inananlardanız.

Bu inançla;

30 Ağustos Zafer Bayramı'mızı kutlar,

Bu zaferi bize armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının manevi huzurlarında bir kez daha sevgi, saygı, minnet ve sadakatle eğilirim.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın onlardan esirgediği cümleyi de biz söyleyelim;

Ruhları şad, mekanları cennet olsun!