İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “100 yıl önce bu toprakları yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları ve çocukları hiç düşünmediler. Sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar” dedi.
“Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağım” diye yemin eden Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan; “Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım. Yani bu meydan o kadar boş değil. Bunu bilmeleri gerekecek. Ecdadımıza eğer layık olacaksak bunlara hukuk çerçevesinde gereğini yapmamız lazım" dedi.
Peki, Erdoğan’ın, ilkelerine bağlı kalacağına dair yemin ettiği Atatürk bu konuda ne demişti?
Atatürk, Nutuk’un daha ilk sayfasında; “Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta” demiş.
Gençliğe Hitabesi’nde de; “Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler!” demişti.
Hastanede ölüm kalım savaşı veren Temel’i muayene eden anabilim dalı başkanı, yanındaki asistanlara; "Dikkat edin!" demiş, “Birazdan bu hastanın sağ tarafına felç inecek!"
Bunu duyan Temel, insan üstü bir çabayla uzanıp, üreme organını sağdan sola almış.
Peki, Türk Milleti Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ölüm kalım savaşı verirken, Vahdettin ne yapmıştı?
Yaptığı şu; Sakarya Meydan Savaşı’nın tam ortasında, 1 Eylül 1921 tarihinde, kendinden 40 yaş küçük Nimed Nevzat Hanım ile Yıldız Sarayı’nda görkemli bir düğünle 5. evliliğini yapıp, gerdeğe girmek!”
Şimdi ben de kalkıp; “Türk Milleti, ölüm kalım savaşı verirken, Vahdettin de ölüm döşeğindeki Temel gibi hala bir organının keyfindeymiş” desem acaba suç mu işlemiş olurum.
Ya da bunu söylemekle bütün Osmanlı’yı mı suçlamış olurum?
Sayın Tunç Soyer; “100 yıl önce bu toprakları yönetenler” demişti.
100 yıl önce bu toprakları yöneten Fatih Sultan Mehmet değil, onun fethettiği İstanbul’u teslim eden Vahdettin’di.
Dolayısıyla olayı bütün Osmanlı’ya çevirmek asla mümkün değildir.
Vahdettin’e gelince...
Fenni sünnetçi Temel’in dükkanının önünden geçen Dursun, vitrindeki duvar saatini görünce merakla sormuş; “Ula sen sünnetçisun. Ne demeye pu saati vitrune koydun?”
“Salak salak konuşma ula!’’ demiş Temel, “Ya vitrune ne koysaydum?”
Biz de soruyoruz; “Bu vatanın kurtarıcısı, bu cumhuriyetin kurucusunun sözleri ortadayken, Vahdettin’e hain demeseydik de ne deseydik?”
Gelelim savcılara örtülü emir vermenize.
Savcılar cumhurbaşkanından talimat almazlar. Çünkü onlar Cumhurbaşkanı Savcısı değil CUMHURİYET SAVCISI’dır.
Hani şu; Atatürk’ün bizlere emanet ettiği cumhuriyetin savcısı.
Diyelim ki içlerinde talimatla hareket eden çıktı.
Hani Kara Murat filmlerinin meşhur repliği vardır ya;
Kara Murat hanginiz?
Sayın Tunç Soyer’in o sözlerini; içlerinde benim de olduğum 1 milyon kişi coşkuyla alkışladı.
Şimdi ben soruyorum;
Kara Murat hangimiz?
Hangi birimiz için hukuk çerçevesinde gerekeni yapacaksınız?
Evet, gereken yapılacak.
Ama siz değil, bu millet ilk genel seçimde hukuk çerçevesinde gerekeni yapacak.
Çünkü Tunç Soyer yalnız değil.
Hiç şüpheniz olmasın!