Elimiz, ayağımız, gazetemizin, cemiyetimizin ablası, annesi Nesrin Abla, ulaşımımızı sağlayan Emre dostum, yıllardır maddi konularda ne sorsak, belki zaman zaman kabalaşsak bile bizi kırmayan, her zaman yardımcı olmaya gayret eden Filiz Çoban, 9 Eylül Gazetesi'nin, İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin her şeyi, tüm ağır yükü çeken, kurumumuzun neredeyse her kademesinde çalışan Serap Varol Kara.. 9 Eylül Gazetesi'nin 11 yıllık yürüyüşündeki görünmeyen kahramanları, emekçileri bu saydığım insanlar. He

Oturuşuyla, kalkışıyla, konuşmasıyla, 9 Eylül Gazetesi'ni ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti'ni temsil etmesiyle, gazetenin kuruluşundan beri neredeyse varolan bu emekçiler, kurumsal hafızanın temel taşları. Ben de hasbelkader Ağustos ayında 9 Eylül Gazetesi'ndeki 10. yılımı geride bırakmış olacağım. Kurumumuza ilk giriş yaptığımda, sık sık kulüp antrenmanlarına gittiğimde, 9 Eylül Gazetesi'nden geliyorum dediğimde, üniversitenin gazetesinden mi geliyorsunuz tepkilerini sık sık alırdım. Yıllar geçtikçe, bu tepki azaldı ve 9 Eylül Gazetesi artık İzmir'de tam anlamıyla bilinen, güvenilir bir medya organı olarak yer alıyor.

DÜNYA DİJİTALLEŞİYOR

Tabi gazetemizin iddialı başlangıcı, okuyucu kitlesini oluşturması ve zirve dönemini görmüş biri olarak artık son dönemde yeni bir yola girdiğine şahit oluyoruz. Artık yazılı basının, tüm dünyada olduğu gibi dijitale evrildiği bir dünyanın içindeyiz. 9 Eylül Gazetesi de bu kabuk değişimini bir süredir yaşıyor. Muhabirler, sayfa sekreterleri, editörler artık internetin bir ucundan tutuyor. Hatta o alanın baş aktörü oluyor. Kendimden örnek vermem gerekirse, 1 sene öncesine kadar sadece gazete için haberler üretip, röportajlar yaparken, artık 9 Eylül Youtube kanalı vesilesiyle haber kaynaklarımızı İzmir Gazeteciler Cemiyeti'ndeki Basın Merkezi'nde ağırlıyoruz. Stüdyomuzda söyleşi yaparak hem karşı tarafa daha cazip gelen bir ortam sunmuş oluyoruz, hem de gazeteciliğin dönüşümünde, dijitale bir içerik üretmiş oluyoruz. Yine kendimle devam edeyim. Ankara'da başlayan gazetecilik hayatımda, uzun süre sigortasız ve maaşsız çalıştım. Hatta ailem artık bu gazetecilik sevdasını bırak, başka bir işe gir, en azından bir maaşın olsun serzenişlerine 25 yaşına kadar direndim. Ankara'da bir çıkış yolu bulamayınca, İzmir'de Yenigün Gazetesi'yle Ege'nin İncisi'ne adım attım. Sporu hayatımın bir parçasıymış gibi seven, hastayken uykuya dalmakta zorlandığımda 2001 yılının Real Betis kadrosunu kafamda kurup belki uykuya dalarım denemelerini yapan futbol tutkunu biri olarak, İzmir'in asırlık kulüpleri ile tencere ve kapak gibi birbirimizi bulmuş olduk. Hiç bir İzmir takımını birbirinden ayıramam, hatta yakın çevrem beni ayrangönüllülükle suçlar ama hepsi benim için kıymetli.

CÜNEYT YİS UNUTULMAZ

Karşıyaka. 1998 yılında kuzenimin KSK altyapısında oynaması sebebiyle, Yalı'daki antrenmanlarının tozunu yuttuktan sonra nasıl sevmem ki. İzmirspor. Yine futbolcu kuzenimin 2. adresi İzmirspor'da Cüneyt Yis gibi bir futbol virtiözünü izledikten sonra nasıl Şimşekler'e sempati duymam. 2015 yılında TSYD'nin Antalya'daki seminerine gittiğimde, Göztepe'nin kamp yerini ziyarete giderken, Kundu'da kaybolduğumda, bir Göz-Göz taraftarının, "Bilader seni maçlardan hatırlıyorum, gel takımın kaldığı otele götüreyim" diyerek arabasına davet etmesini yaşayınca, Göztepe'ye duyduğum saygı, sevgi nasıl artmaz. Altay, Altınordu, Bucaspor, Yeşilova, Menemen, Pınar Karşıyaka, Arkas say say bitmez İzmir'deki derinliği olan kulüplerin. Türkiye'de belki İstanbul'da bile olmayan çeşitliliğe sahip İzmir'le ilgili hep şöyle bir öğüt verilir, başka şehrin taraftarlarınca: "O kadar İzmir kulübü birbirini yiyeceğine, birlik olsalar, tek takımla Süper Lig'e çıksalar." İzmir'in farkı çok renkliliği, çeşitliliği, tribün kültürü. Orta Anadolu'da tek bir kulüp altında birleşmiş, devasa TOKİ statlarını dolduramayan Süper olmayan Süper Lig kulüplerinden daha tarihi kulüpler barındırır İzmir. Varsın Süper Lig'de olmasın. Zaten camia olarak Süper'ler. Neyse 9 Eylül'ün çok dışına çıktık. Tekrar geri dönelim.

YILMAZ VE DAĞTAŞ'IN YERİ AYRI

9 Eylül Gazetesi'nin özellikle spor camiasında, kamuoyu ve kulüpler tarafından bilinmesinde, tanınmasında ve saygınlık kazanmasında en çok emek vermiş 2 isimden bahsetmek istiyorum. Biri 9 Eylül Gazetesi'nin yazımın başında bahsettiğim gibi kurumsal hafızasının baş aktörlerinden Mutlu Yılmaz. Kendisinden Mart ayından bu yana ayrıyız. Keşke EYT diye bir yasa çıkmasaydı da Mutlu Ağabey'den kopmasaydık. İzmir'e geldiğimde kimseyi tanımazken, 4-5 aylık Yenigün Gazetesi macerasından sonra, yaptığım haberleri beğenmiş ve 9 Eylül'e adım atmama vesile olmuştu. Ve Ağustos 2013'ten Mart 2023'e kadar haftanın 6 günü, 1 günün 9-10 saatinde birlikte zaman geçirdik. Ailelerimizden çok, birbirimizin yüzünü gördük. Gece 12-1'lere kadar yüzlerce maçta görevli olduk. Bu zamana kadar kendimi geliştirmemde Mutlu Yılmaz'ın payı büyüktür. Bana başka hiç birşeye odaklanmadan sadece üretme ve çalışma ortamı sağladı. Hata yapa yapa, doğruyu bulmama olanak verdi. Karakterinden, insanlığından bahsetmek istemiyorum bile. 10 yılda hepi topu 3 kere tartışmışızdır. Onlarda da yarım saat sonra barışmışızdır. Onun dışında, hep neşe, yakınlarımızı kaybettiğimizde bazen keder. Yeri geldiğinde, kulüpleri kaosa sürükleyecek, ama onların yararına olacak haberler yaptık, yeri geldi tarihi Tekelspor'un eski futbolcularının Buca Gediz'deki mangalına gittik, belki haber değeri pek yoktu ama, çok kıymet verdiğimiz, bir dönem ulaşımımızı sağlayan İsmail Ağabey'imizi kırmamaktı maksadımız. Çünkü insanlık, gazetecilikten de, paradan da daha önemli oldu bizim için. Bir gün benim de yetiştireceğim bir gazeteci olursa, Mutlu Yılmaz'ın o karşı tarafa güven veren, baskı hissettirmeyen yapısında olmaya gayret edeceğim. Ve Cem Dağtaş. O da 9 Eylül Gazetesi'nin spor camiasında tanınmasında çok büyük katkı vermiş Mutlu Ağabey ile iki mihenk taşından biri. Haber yazımlarında kısa cümleler kurmamı, 2 cümle üst üste aynı özneyi kullanmamamı, spor kulüplerinin eş anlamlılarını öğretti ve 10 yıl önce verdiği altın bilgiler hala aklımda. Neden? Çünkü kırmadan, gülerek, eğlenerek aşıladı bu bilgileri. Gazetecilik anlamında da çoğu kişinin eline su dökemeyeceği biri.

YAZILI BASIN BİR GÜN GERİ DÖNECEK

Son cümle olarak çok ütopik bir düşünce ve vereceğim örnek belki şiddet içerikli olabilir. Yazılı basın evet ölmek üzere ama tekrar canlanacağını düşünüyorum. Nasıl daha 1 buçuk yıl öncesine kadar, artık savaşlar topla tüfekle yapılmayacak, biyolojik silahlar olacak, sanal dünyada ülkeler birbirine girecek diyorduk. Ama ne oldu, Rusya ile Ukrayna arasında 2. dünya savaşı tadında bir savaş yaşanıyor. Şubat 2022'den beri. Topla, tüfekle, tankla. Dediğim gibi uçuk bir örnek ama, 35 yaşındayım, inanıyorum ki yeniden gazetelerin kağıtta okunduğu dönemi göreceğim.