“Baktım; toprağa düşecek gibi değil su, tohumu buluta ektim…”
21 Mart 1923’te, Yozgat’ta doğdu Usta. Abbas Sayar, 100 yaşında… Asıl adı Nail Abbas Sayar. Genç yaşta annesini kaybetti. Ortaöğrenimini Yozgat'ta tamamladı. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle üniversiteye gidemedi. 1945'te henüz 22 yaşındayken evlenip İstanbul'a yerleşti. Dört sömestr boyunca İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde Türkoloji eğitimini aldı fakat bu eğitimini özel nedenlerinden dolayı tamamlayamayarak Yozgat'a döndü. Kısa bir süre çiftçilikle uğraştıktan sonra tekrar hayalini yaşamak için İstanbul'a dönüp matbaa kurmasına rağmen yine Yozgat’a dönüp gazetecilik yaptı. Memleketi olan Yozgat'a döndükten sonra burada "Bozlak" isminde yerel bir gazete çıkardı. Yozgat'ın "Bozok" ve "İleri" gazetelerinde çeşitli yazıları yayımlandı.
**
Hayatı, romanlarındaki hayatlara benzer. Ya da şöyle demek gerekir belki de: O, romanlarını kendi hayatından aldığı ilhamla yazmıştır. Kitaplarındaki kahramanların hiç uzağına düşmeyen, onlar gibi yaşayıp onları yazan Sayar'ın karşısına çıkan ilk engel, Anadolu'nun bağrından kopup İstanbul'a gelenleri şehir kapısında bekleyen şeydir: Parasızlık...
Politikaya da giren ve politikanın çıkar kavgalarına ayak uyduramayan Sayar, 1957'de politikadan el etek çekti. Şiir yazmayı sürdürürken, roman yazmaya başladı. 1970'te Yılkı Atı romanıyla ismini edebiyat dünyasına duyurdu. İlk romanı Yılkı Atı’nda, yılkıya bırakılan bir atın doğa ile mücadelesini anlatır. Romanın kahramanları hayvanlardan oluşur. Abbas Sayar, burada aslında köy halkının yoksulluk ve çaresizliğini anlatır: "… Hamamcı Mustafa Ağa yaşlı biriyle matbaama geldi. “Abbas Bey” dedi, “Tam senin istediğin gibi kendinden uçkurluklu. Kimi kimsesi yok, tümünden yılkılık. Oğlan oynamış oyuna gitmiş, çoban oynamış koyuna gitmiş.
…Güçlü, hırslı bir at kişnemesi ovanın dört bir yönüne dağıldı. Dağınık düzen otlayan sekiz, on at başlarını kaldırdılar ve kulaklarını diktiler. İçlerinde güçlü, kuvvetlileri vardı. Kimi kahra uğramış zavallı, kimi yılkının alışığı… Hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş...”
*****
Türk edebiyatında köy edebiyatının önde gelen romancılarından biridir Abbas Sayar. Yazın hayatına şiirle başlamış sonra romana yönelmiştir. Romanlarında şiirsel bir eda görüldüğü için onun şairlik yönü bu açıdan önemlidir. Eserlerinde genellikle Orta Anadolu'yu anlatır. Roman ve öyküleri yöresel gözlemlere dayanır. Konuşmalara dahi bunu başarıyla yansıtır. Eserlerinde halk dilinin zengin sözcük ve deyimlerinden faydalanır. Köye ve köylüye çok önem vermiş, hayatı boyunca Türk köylüsünün yaşam koşullarının değiştirilmesi gerektiğine inanmış ve bunun için çabalamıştır. 1970 yılında yayımladığı Yılkı Atı ile TRT Roman Ödülü’nü, 1973 yılında yayımladığı ikinci romanı Çelo ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü, 1975 yılında yayımladığı üçüncü romanı Can Şenliği ile de Madaralı Roman Ödülü'nü kazanmış olmasına rağmen edebiyatımızda hemen her yazarın başına geldiği gibi vefasızlığa uğramış, ömrünün son yıllarında iyiden iyiye unutulmuştur.
*****
1989’da Hanife Ender Sayar ile ikinci evliliğini yaparak Ayvalık’a yerleşti. Ve ömrünün son yıllarını Ayvalık'ta resim yaparak, roman ve şiir yazarak geçirdi. 12 Ağustos 1999'da, tam da Can Baba’nın öldüğü gün, yine İzmir'de, Can Baba’nın öldüğü şehirde geçirdiği beyin kanaması sonucunda hayata veda etti Abbas Sayar.
“Hasret ağır bastı üstüme,
Oynuyor yerinden köşe taşlarım.
Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi;
Dokunsalar, boşanacak gözyaşlarım…”
Memleketi Yozgat’ta yatar şimdi, ebedi istirahatgâhında. Anısına ve üretimlerine saygıyla…