Madımak katliamından ağır yaralı olarak kurtulan, bir haftalık yaşam mücadelesi sonucunda 31 yıl önce bugün, 9 Temmuz 1993 günü yaşamını yitiren, aşağılık yaratıklar tarafından diri diri yakılan, ‘Çıraklığı Olmayan Şair’ Metin Altıok…

*****

14 Mart 1941’de, Bergama’da doğdu usta. Şimdi yaşasa kaç yaşında mı olacaktı? Şiir okuru, şiir dostu olan yüreğimizde; tabi ki, şiirleriyle ses verdiği yaşta. Çünkü katledildiği günkü yaşında yaşar hep şair, yaşlanmaz şeriat ateşiyle yakılan zamanda. Resimler, heykeller yaparken birden şiir okumaya, şiir söylemeye, şiir yazmaya başlamış Altıok. Onun içindir ‘Çıraklığı Olmayan Şair’ demeleri. Ondan sonra mı? Ondan sonra hep şiir söylemiş, hep şiir yazmış; şiiri yaşamış hayatında.

Cemal Süreya’nın, Turgut Uyar’ın şiiriyle ilgili bir sözü vardır: “Hep bir şiirin ortasını yazdı” der. Bilmez usta ama aslında Metin Altıok için de söylenmiştir bu sözler. Hangi şiirinden isterseniz, oradan başlayabilirsiniz okumaya. Hangi şiirinin ortasından başlasanız, oradan uzanırsınız sonsuzluğa.

“Ne zaman bir masaya otursak;/ Seninle karşı karşıya,/ Masa durmadan uzuyor aramızda…/ Tozlu bir yol oluyor giderek/ Ve ben başlıyorum koşmaya…”

Aynı masada bu kadar yakınken sevgili, bu nasıl uzaklık be usta? Bu nasıl bir aforizma?

“Sözcüklere bürünüp şiir diye görünen şey, yaşamın ta kendisidir!” der yine bir yazısında.

*****

12 Mart cuntasının katliamlarının, idamlarının acısına ve 12 Eylül’ün postallarıyla ezdiği hayatın acısı katılmış bir dünyaya; onun neden olduğu kedere, yürek yangınına katlanmayı sorumluluk saymış, ‘Yaşamayı direnmek!’ olarak kabul etmiştir. Ona göre şair; gerçeklerden ve hayattan kaçarak değil, tarihsel akışın yalpalamalarının neden olduğu derin yaraları ancak kanatarak teselli bulabilir.

“Durmadan avuçlarım terliyor;/ İnildiyor ardımdan, girdiğim çıktığım kapılar./ Trenim gecikmeli, yüreğim bungun./ Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar./ Ne zaman bir dosta gitsem, evde yoklar…”

*****

Metin Altıok, bir duygu şairidir aynı zamanda. Bunu kendisi de kabul eder. O’na göre şairin yaptığı iş, gerçeği imgesel olarak duygu üzerinden okura aktarmaktır. Buna da “Şiirsel Duygu” der.

“Ömrümce kendimi hep sözde buldum!/ Söz cehennemdi, yanıp kavruldum./ Yeniden doğdum kendi külümden;/ Ben Anka’ydım, konuşuldum…”

*****

Vefalıdır Metin Altıok. İnsani yönü ağır basmaktadır. Saygılıdır hep usta dediklerine. Vücut dilinden bile anlaşılabilecek kadar hem de. Kimi zaman Turgut Uyar’ın Büyük Saat’iyle söyleşir. Kimi zamansa Edip Cansever’in şairliğini içtenlikle selamlar Metin Altıok… Bazen Metin Eloğlu’yla konuşur dizelerinde:

“Metin usta, canım usta,
Bu soyadı sana haram…”

****

Usta bildiklerinin sesine, dizelerine yaslanır hep. Onların sesini hatırlatmak ister okura. Ruhi Su’ya mesela: “Günlerin savrulan/ Köpüğünden geldiler,/ Ruhi ve Ruhi’ler…/ Türkülerin Ruhi’si./ Sevdaların Ruhi’si,/ Birbirine el verdiler…”

*****

Derin bir sezgisel gücü vardı Metin Altıok’un: “Yangınlardan geliyorum dedi adam/ ve yangınlara gitti yanık…”

Yangınlardan geldi ve yangına gitti Metin Altıok. “Kalanlar gidenlere şiir okurlar.” dediği gibi aynı…

Ve son şiiri: “İnsan usul usul ölmek için gelir dünyaya./ Başlar her gün biraz daha insan olmaya…/ Ve ölürken usul usul ne tuhaf;/ Âşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya…”

Anısına, sevgiye bağlılığına, aşka aşkına, bu hayatta dik ve onurlu duruşuna, insanlığına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…