O daha mesleğin ilk gününde (Zonguldak İnanış Gazetesi’nde) haberin nasıl bulunacağını bilmiyordu.
Makineyi boynuna taktı, kalabalığa karıştı.
Yürürken bir adam düştü önüne. Sonra bir tane daha. Bir tane daha…
Gökten adamı mı ne yağıyordu o gün?
Heyecanlanmıştı. Peşpeşe deklanşöre basmaya başladı. Bir ara can havliyle yerde kıvranana “geçmiş olsun, ne oldu?” diye sordu, “Tente üstünde yemek yiyorduk, yırtıldı” yanıtını aldı.
Fotoğraf çekmeye devam etti, haber ararken tepesine düşmüştü haber!
Daha ilk gününde manşet oldu.
***
Sonrasında da hep haber üstüne düştü ya da o haberin üstüne!
Öyle kanına girdi ki meslek, hayatta ekmek ne ise, su ise habercilik de öyleydi onun için.
Gazetecilik öyküsü taşrada başlayıp Ankara ve İstanbul’da sürdü.
Çok şey gördü, çok şey yaşadı.
Ne iktidarlar gelip geçti, onun doğru haber tutkusu hep aynı kaldı.
Haber uğruna çok ölümle karşı karşıya kaldı, tehditler aldı, o haksızlıkları, hırsızlıkları yazdı, medyanın riyakarlığını da, nasıl diz çöktürüldüğünü da yazdı, “bir kısım” gazetecilerin omurgasızlığını da!
Biata karşı çıktı, işsiz kaldığının sayısını unuttu.
Ama yorulmadı gerçeğin peşinde koşmaktan!..
***
Hiç bıkmadı, usanmadı!
AKP-Fetullah Gülen ortaklığını, Fenerbahçe operasyonunu, 17 Aralık’ta aralarındaki büyük yarılmayı, o günlerde Türkiye’nin ne hale geldiğini yazdı, dersane savaşlarını yazdı.
Türkiye’yi sarsan Ensar Davası’nı yazdı.
“Çığlık” kitabında yurtlarda yaşanan çocuklara tecavüz davasının perde arkasını anlattı. Okurken tüylerimiz ürperdi hepimizin.
Türkiye'de şimdiye dek yaşanmış en korkunç kötülüklerden biriyle daha yüzleştirdi.
***
7’si çocuk 25 kişinin hayatını kaybettiği Çorlu’daki tren faciasının da üzerine gitti.
Bakın sonra ne oldu?
Davaya bakan savcı, hakkında “Yargı otoritesini bilinçli bir şekilde hedef almak”tan 110 bin lira tazminat davası açtı!
Dava sonuçlandı, 40 bin TL tazminat ödemesine karar verildi.
Halen devam eden dava sayısı 9 ve savcılık soruşturması aşamasında 3 dosyası var Hoş’un!..
***
“Halkın gören gözü, sözü bitmez ağzıydı” Gazeteci-Yazar Mustafa Hoş!
“Gazetecilik, paranın gücün, iktidarın herhangi bir yerinde saf tutma mesleği değil” diye haykırandı!
Ona göre “haberden bahsetmek, haber yapmak gerçekten bir haberi bütün unsurlarıyla oluşturmak ve gazeteciyim ben” demek, büyük suçtu günümüzde!
Dayanamadı, şu paylaşımı yaptı Hoş;
“Belge ve delillerle ihmalleri ortaya çıkardım. Son bilirkişi, ‘TCDD kusurludur’ dedi. Asıl sorumlular halen yargılanmıyor ama ben mahkum oldum. Savcısı Galip Yılmaz Özkurşun’un açtığı davada 40.000 TL tazminata karar verildi.
Davalarla yıldırmaya, korkutmaya vazgeçirmeye çalışıyorlar.
Bu da yetmezmiş gibi tazminatlarla açlığa mahkum etmek istiyorlar.
Benim param pulum, düzenli bir gelir elde ettiğim bir işim bile yok.
Her şeye rağmen ne korkarım ne vazgeçerim.
Ben gazeteciyim!..”
***
“Yiğit ilkeli, kalemini halkın gerçekleri öğrenme hakkına adamış değerli bir gazetecidir. Adamın hasıdır. Maddi manevi tüm varlığımızla Mustafa Hoş’un yanındayız” mesajıyla yarım asırlık televizyon habercisi Uğur Dündar ilk desteği verdi ona.
Sonra da bir avuç meslektaşı!
Tanıdığımız Mustafa Hoş, “palto değil kafa tutan gazetecilik” yapar.
Kaleminin mürekkebi, alınterindedir!
Kırar ama satmaz, davalarla baskılarla “ablukada” olsa da!..