Başkomser Nevzat bu kez toplumsal çözülmemize tanıklık ediyor.
Yozlaşmış siyasal figürlere, her toplumsal katmandan üç kuruş para için her şeyi yapmaya hazır, gözü dönmüş yurdum insanına ve yine üç kuruş paraya denk düşürülmüş vatandaşlık hakkımıza dikkat çekmek istiyor yeni Ahmet Ümit romanı. Son yılların acı ama gerçekçi portresini çiziyor Yırtıcı Kuşlar Zamanı.
Çağdaş Türk edebiyatının özellikle polisiye türüne boyut katan, usta işi yapıtlarına imza atan ismi Ahmet Ümit, yeni romanında günümüzün Türkiye gerçeklerini ifşa ederek dikkat çekti.
Ümit'in Yırtıcı Kuşlar Zamanı adlı yeni romanının yaşattığı serüven duygusu, sürükleyiciliği ve Başkomser Nevzat performansıyla, yazarın sadık okurları tarafından elbette değerlendirilecektir. Yazarın sadık okurlarının yeni Başkomser Nevzat macerasını da keyifle okuyacaklarını sanıyorum. Ancak ve öncelikle romanın farklı bir özelliğine işaret etmek gerekiyor:
SİYAHIN DA KİRLENDİĞİ YILLAR
Ahmet Ümit'in bir yazar ve entelektüel olarak elini taşın altına koyması ve ülkenin son yıllarda inanılmaz bir vertigo etkisiyle kapıldığı yozlaşma girdabına karşı isyanını ifade etmesi çok önemli. Bu bağlamda edebiyatımızın ünlü isimleri yapıtlarıyla bu isyanın benzerlerini sergilemesi ve bu protest duruşlar kombo etkisi yaratmalı.
Ayrıca şunu hiç unutmayalım; Bir roman zamanla unutuluş labirentinde gözden yitebilir, hatta yazarı da aynı kaderi yaşayabilir. Ancak bir edebi eserin, yaratıldığı dilin dönemine şahitlik etmesi unutulmaz.
Özdemir Asaf'ın 1955 yılında yayımlanan Dünya Kaçtı Gözüme adlı kitabındaki iki dizeden oluşan şiirini hatırlayınız. Dillere pelesenk olan bu dizelerde;
Bütun renkler aynı hızla kirleniyordu
Birinciliği beyaza verdiler
diyordu Özdemir Asaf. Jüri adlı bu şiir, ilk yayınlanışından bu yana geçen yaklaşık yetmiş yıla rağmen tek bir şeyi hatırlatıyor, yazıldığı dönemdeki toplumsal ve siyasal çözülmeyi. O yıllardan beri benzer durumlarda bu iki dizelik şiir hatırlara geliyor.
Ahmet Ümit'in bu romanın edebi etkisi zamana yenilse de aynı gerekçelerle daima hatırlanacak.
Zamanına tanıklık etmesiyle!
SEYRETMEKLE YETİNDİĞİMİZ BOZUK DÜZEN
Ahmet Ümit'in "Yeni Türkiye" portresinden yansıyan acı gerçek, başını siyasetçilerin, büyük sermaye sahiplerinin ve fırsatçı vatandaşların ivme kazandırdığı toplumsal çürüme. Başkomser Nevzat, ailesini katledenlerin izini süredursun sokaklarda suç örgütleri cirit atıyor, suçlular önemli siyeasi figürlerle yan yana çektirilen fotoğraflarda boy gösteriyor, nereden hangi yöntemlerle ülkeye geldiği belirsiz yabancılar para karşılığı vatandaşlık satın alıyor.
Bu kadarla bitiyor mu, Yırtıcı Kuşlar Zamanı'nın çivisi çıkmış ülke betimlemesi. Daha haklarında parmak kımıldatılmayan faili meşhurlar var, para gelsin de nereden, ne şekilde geldiği mühim değil diyen açgözlü halk yığınları, işgal ettiği mevkiinin gerektirdiği asgari liyakatten yoksun şakşakçı cingözler var.
Kısaca Ahmet Ümit, hep aramızda dertleştiğimiz ama değişmesi için de kimsenin parmağını kımıldatmadığı bozuk düzene işaret ediyor.
Romandan alıntıladığım şu cümleler, yeni Ahmet Ümit polisiyesine ve betimlenen "Yeni Türkiye" portresine dair bir fikir verecektir:
“Bu ülkede televizyonsuz bir hayat düşünülemez. Daha ilginci yine birileri ekranda cinayetler çözüyor, memleketin ücra köşelerindeki kasabalarda, köylerde ne tür ihanetler yaşandı, kim kiminle yattı, kim kimi öldürdü, kim kimden para çaldı, kim kimin mülküne kondu, bunları ortalığa döküyordu. Elbette adı sanı belirsiz, sıradan, küçük insanların sırlarıydı bunlar. Tuzu kuru olanların, toplumun kaymak tabakasından olanların, nasıl para kazandıkları, hangi siyasilerle içli dışlı oldukları, bu kadar kısa sürede nasıl Türkiye’nin en zenginleri arasına girdikleri asla konu edilmiyordu. Hatta onların çocuklarının, eşlerinin adlarının karıştığı bariz cinayetler bile sorgulanmıyordu.”
Yırtıcı Kuşlar Zamanı / Ahmet Ümit / Yapı Kredi Yayınları
Ahmet Ümit'in "Yeni Türkiye" portresinden yansıyan acı gerçek, başını siyasetçilerin, büyük sermaye sahiplerinin ve fırsatçı vatandaşların ivme kazandırdığı toplumsal çürüme.
Bütün bu yaşananlar gerçekse!..
Yahudi asıllı İtalyan yazar Primo Levi, soydaşlarının İkinci Dünya Savaşı'nın ünlü çalışma kamplarında gördüğü zulmü sadece yazan değil aynı zamanda yaşayanlarındandır. Soykırım edebiyatına katkıları ile adı Elie Wiesel ve Hannah Arendt ile birlikte anılır. Savaş ilerledikçe imha kamplarına dönüşen merkezlerin en acımasızlarından Auschwitz Toplama Kampı'ndan kurtulmuşsa da yaşadığı acıların neden ve sonuçlarını daima sorguladı. "Tüm bu yaşadıklarımız gerçekse bunu izlemekle yetinen bir yaratıcı olamaz" diyen Levi, uzun yıllar asıl mesleği olan kimyagerliği sürdürdü. Ve hayatı boyunca sorguladığı anlam arayışının sonucu, 1987 yılında evinin merdiven boşluğunda kendini astı. Bir bakıma hayatının romanını acılarla dolu hayatıyla yazdı.
Ölüm kusan kasvetli Avrupa
Primo Levi, yine gerçek bir hikâyenin esiniyle yazdığı bu romanında, Nazilere karşı intikam arayışına giren Yahudi partizanlarının serüvenini anlatıyor. Rusya’dan İtalya’ya, oradan da başka bir dünyaya uzanan macerayla birlikte canlı bir Doğu Avrupa tasvirini de seyrediyoruz. Kasvetli ve dehşet saçan Avrupa coğrafyasında havaya uçurulan trenlere, toplama kamplarının yaşayan ölülerine ve o meşhur o yıkım duvarına tanıklık ediyoruz. Yapıtlarıyla Saul Bellow ve Italo Calvino gibi büyük yazarların övgüsüne mazhar olan Primo Levi'nin bu yapıtı, adı kadar ünlü romanı Bunlar da mı İnsan ile birlikte, hatta peş peşe okunmalı.
Şimdi Değilse Ne Zaman / Primo Levi / Alfa Yayınları
Sanattan mitosa, mitostan sanata!
Mitosları keşfetmek, okumak ve düşlemek keyiflidir. Hayatımızı, görgümüzü, anlam dağarcığımızı zenginleştirirler. Ancak yaygın kanının aksine, fantastik masal ya da oyalanmak için anlatılan, aktarılan şeyler de değildir. Bizi biz yapan içinde bulunduğumuz kültürün genlerini taşırlar. Doğup büyüdüğümüz coğrafyadan süzülen mirasa bağlarlar bizi.
Mitoslar antik çağların insanlık hallerini ve ruh durumlarını yansıtırlar. Sanat da benzer gelişim çizgisini izlemiştir. Bu bakımdan da mitosla aynı kaynaktan beslenir.
Prof. Dr. İsmail Gezgin'in genişletilmiş ve gözden geçirilmiş Sanatın Mitolojisi adlı özgün çalışması bizi, sanattan mitosa, mitostan sanata bir yolculuğu çıkarıyor, bazen bir resme nasıl anlam yüklenebileceğini, bazen de bir anlamın nasıl resimlenebileceğinin yollarını gösteriyor.
Sanatın Mitolojisi / Prof. Dr. İsmail Gezgin / Pinhan Yayıncılık
Kuşkulu geçmişin gölgesinde
Yıllar sonra bir araya gelen dört eski arkadaş, geçmişin karanlığında kalmış olayların vicdani ağırlığını üstlenip kendilerine yeni bir gelecek belirleyebilecek mi?.. Dostluk denilen şey göreceli ise, bu eski arkadaşlar yeni bağı hangi insani güçle ve nasıl inşa edecek?,. İlk kitabı Devridaim ile Turgut Özakman İlk Roman Ödülü'nü ve geçtiğimiz yıl Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazanmış olan Ezgi Tanergeç, bu yapıtında içinde instagram ve yapay zekayı da barındıran sağlam bir öykü inşa etmeyi başarmış.
Geç Kalanlar Kümesi / Ezgi Tanergeç / İthaki Yayınları
İçinden filmler çıkan öyküler
Öykücülüğümüzün usta isimlerinden İzmir kökenli Tarık Dursun K.'nın kendisinde Türk Dil Kurumu Ödülü'nü kazandıran öykü kitabı Güzelavratotu, cesur anlatımı ve özgünlükleri ile günümüzün okurunu da kucaklıyor. Bu ciltte yer alan ve ilk kez 1965’te basılan Sevmek Diye Bir Şey'in onun öykücülüğünde ayrıcalıklı bir yeri var. Zira yazar, bu kitaba adını veren öyküyü Aşkın Dünü Bugünü Yarını adıyla senaryo versiyonunu kaleme almış.
Güzelavratotu / Tarık Dursun K. / İthaki Yayınları
İki çok satan yazarın işbirliği
Sorsalar "Hayatımda her şey yolunda" diyebilir. Çok sevdiği bir eşi ve geleceğini hazırlamakla meşgul olduğu sevimli oğlu var çünkü. Ancak sırlar bazen çok acımasızdır. Yıllar sonra sevgili eşinin karanlık yüzü ile tanışınca Olivia'nın hayatı darmadağın olacaktır çünkü. Ancak bütün bu acılı süreçlerden sonra o hayatını geride bırakan Olivia, artık uzaklarda arıcılık yaparak geçimini sağlamakta.
Bir de Lily var, baştan başlamayı öğrenmekte olan ve annesinin evini terk eden Lily. Ruhunu kemiren babasından da kurtulmuş oldu ve şimdi ikinci annesi olarak gördüğü Olivia ile birlikte hayatını bir düzene sokma uğraşında.
Ancak bir akşam bir telefon geliyor ve telefonun öteki tarafındaki ses Lily'nin öldüğünü haber veriyor. Olaylar işte bu sarsıcı gelişme ile birlikte başlıyor. İki çoksatan yazarın uyumlu işbirliğinden çıkan Deli Bal, bu tarzın meraklıları için gerçek bir sonbahar sürprizi.
Deli Bal / Jodi Picoult - Jennifer Finney Boylan / April Yayıncılık
Kuzuların Sessizliği tadında
Japon yazar Ryu Murakami'nin bu romanı, "Kuzuların Sessizliği’nden bu yana en vahşi gerilimlerden biri" ifadesiyle övülüyor. Japon yazarın bu romanının kahramanı, 90’lı yıllarda, AIDS fobisinin hüküm sürdüğü Kabukiço gece kulüplerinde, dışlanması muhtemel yabancılara rehberlik yaparak hayatını sürdüren Kenci. Genç rehberin, ABD'li müşterisiyle geçirdiği gecenin sonrasındaki ikinci buluşma anından yılbaşı çanlarına kadar yaşadığı gerilim yüklü macera, türün tutkunları için oldukça tatmin edici.
Miso Çorbasında / Ryu Murakami / İthaki Yayınları
Doğanın minimalist mimarları
Kadir kıymet bilmez ve alabildiğine nankör bir parçası olduğumuz Doğa, milyarlarca yıldır bıkıp usanmadan olağanüstü yapılar inşa ediyor, ortamı için yepyeni malzemeler üretiyor. Kimberley Ridley'in Yabani Tasarım’ı hayvanların, bitkilerin ve mineral dünyasının yarattığı çarpıcı ve işlevsel formlara methiyeler düzüyor, verdiği minimalist örneklerle de konuları daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Yabani Tasarım / Kimberley Ridley / Alfa Kitap