Altay için Süper Lig şimdi başlıyor. Sezon başı Altay ve Mustafa Denizli markası ile sempati kazanan ve bunun pozitif enerjisiyle rüzgar gibi esen siyah beyazlılar, yeni oyunculardan kurulu olmasının da avantajıyla zor çözülen bir ekip görünümündeydi. İzmir ekibi, ilk haftalarda lakabı gibi Büyük hayaller kurdurtmuştu. Avrupa'ya gidilir mi, hatta şampiyonluk gelir mi sesleri yükselirken, son 6 haftada rüzgar dindi. Ve Adana Demirspor yenilgisiyle artık Süper Lig Altay için yeniden başladı diyebiliriz. Artık galibiyetler, mağlubiyetler, alınan puanlar, sıralamada fifti fifti konumuna gelindi. İlk haftalardaki çıkışı devam etse şu an Süper Lig'in flaş takımları Konyaspor, Hatayspor ve Alanyaspor'la birlikte adı anılacak siyah beyazlılar peki gerçekten üst sıraları zorlayacak bir kadroya mı sahip? Kalite olarak kesinlikle değil. Özellikle Adana Demirspor karşısında rakibin futbolcularıyla Altay'ı kıyaslayınca bariz bir zayıflık göze çarptı. Adana ekibinde oyuna sonradan giren Balotelli, Gökhan İnler ve Bjarnason'u bile başka bir Süper Lig takımına koysak direkt 11'de oynayacak kariyer ve yeterlilikteler. As oyuncularını saymıyorum dahi. Altay ise çoğu TFF 1. Lig oyuncularından kurulu, Süper Lig'in iklimini ilk kez tadan yabancı takviyeli bir oyuncu grubuna sahip. Bu zamana kadar toplanan 16 puanın, 16'sı da Mustafa Denizli'nin kurt taktikleri ve oluşturduğu takım oyunu sayesinde. Ve bu takım oyununun yücelttiği, başrol oynamaya ittiği Bamba vesilesiyle.

***

Ama artık Altay taktiksel anlamda çözüldü. Bamba'yı kilitlediğin zaman üretim sağlanamadığı anlaşıldı. Bir de üstüne Naderi sakatlanınca kadro mühendisliğinde 2. sol bekin olmadığı ortaya çıktı. Ne kadar o bölgeyi yamasan da Pers prensi Naderi'nin oyun kurulumundaki tat alınamadı. Ve en önemlisi Göztepeli Maestro'ya selam olsun, Altay'ın Maestro'su Martin Rodriguez'in sakatlığı tüm hücum planını bozdu. Halefi diğer Şilili Pinares hiç yerini dolduramadı. Rodriguez oynadığı kadar oynatan bir oyuncuyken, Pinares sadece top ayağında iken etkili. Hatta 1-2 adım önüne, koşu yoluna attığında bile problem yaşayabilen bir isim. Bjorkander bir türlü Süper Lig'e adapte olamadı. Lis zaten ayrı bir hikaye. Polonya'da öyle bir kaleci ekolü vardır ki, 10 kaleci getirsen 9'u üst düzeydir. İlk aklıma gelenler Fabianski, Szczesny, Dragowski say say bitmez üst düzey takımların eldivenlerini giyen. Ancak Lis, Polonyalı meslektaşlarının aksine bu sezon pek bir panterlik gösteremedi. Skor 1-1'e gelmişken, Altay oyunu ele almışken, Assombalonga ile karşı karşıya pozisyonda kapattığı köşeden yediği gol siyah beyazlıların gardını düşürdü. Ayakta kalsa, hemen küçülmese rahatlıkla o topu kurtarabilir, takımının olası alacağı galibiyete önemli bir katkı verebilirdi. Galatasaraylı Muslera'nın, Fenerbahçeli Mesut'tan yediği golün benzerini kalesinde gördü. Daha sonra Akintola maçın fişini çekti. Fark daha da artabilirdi. Eski Altınordulu Metehan, Adana Demir'de paslanmasa 4. golün gelmesi içten bile değildi.

***

Altay, tüm konsantrasyonunu Alsancak Stadı'na odakladı uzun süredir. Tabii ki yıllardır beklenen statlarına kavuşacak olmaları önemli ancak saha içi unutulmamalı. Artık gerçeklerle yüzleşmeli. Sezon başında yakaladıkları havayı kaybettiler ve ellerindeki kadro şampiyonluğa ya da Avrupa Kupaları'na oynayacak nitelikte değil. Ki zaten kulüp buna hazır değil. Acele etmemek lazım. Süper Lig'de önce kalıcı olmalı. 18 yıldır çekilen hasreti unutmayıp, bu arenanın kıymetini bilmeli. 1 kaç sezon geçirmeli. Ardından kurumsallaşıp, her anlamda hazır olduktan sonra üst sıralar için hedef belirlemeli. Ve ikinci yarının son haftalarında korkulu rüya görmek istenmiyorsa devre arası mutlaka transfer yapılmalı. Çünkü görüldü ki bu takımın Naderi'den başka sol beki yok. İbrahim Öztürk ya da Murat Akça sakatlansa 3. stoperi yok. Rodriguez'in yedeği yok ve Kappel ile rekabete girecek, formanın kolay olmadığını anlatacak Akintola tarzı bir sprinter kanat oyuncusu yok.