Anadolu'nun gözyaşları
Gökmen Küçüktaşdemir
Farkında olmadığımız bir hazineye sahibiz. Biz onun varlığını hissetmedikçe onun güzelliği solmakta, elimizden kayıp gitmekte. 2. Dünya Savaşı'ndan kayıp vermeden sıyrılmışken Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren yapılan tüm birikimler yavaş yavaş eriyor. Biz güç kaybettikçe, çevremizdeki düşmanlar palazlanıyor. O yüzden Rusya sınır dibimize bayrağını dikilebiliyor, ABD düşmanlarımıza dünyanın gözüne soka soka silah yardımı yapabiliyor. Gün geçtikçe güneydoğudaki ateş çemberi büyüyor. Anadolu her geçen gün alevlerin sıcaklığını daha fazla hissediyor.
***
Peki, Anadolu derken ne kastediyoruz? Bu ismin nereden gelmiş olduğu, günümüzde hala bir tartışma konusudur. Ama benim en çok sevdiğim Taşlıca köyünde meydana gelen bir söylentiye dayanır... Selçuklu Devleti hükümdarı olan Alaaddin Keykubat askerleriyle Başköy Rum Kalesi'ni fethetmek için yola çıkmıştır. Yolda, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğrar. Bu köyde, buraya yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve de oğlu Oruç yaşar.
Bu köye gelen Türk askerler, Kırmızı Ebe tarafından karşılanır. Kırmızı Ebe, askerlere ayran ikram etmek ister ve yayıkta yeni hazırlamış olduğu ayranı taş oluğa döker. Askerler de bu ayrandan içmek için sıraya girer. Bütün askerler hem ayranını içer hem de kaplarını doldurur. Buna rağmen taş oluktaki ayran bitmez. Kırmızı Ebe, “Doldurun yavrularım” dedikçe ayranlarını içen askerler mataralarını göstererek “Ana dolu” derler. Bu olay, Kırmızı Ebe’nin bir kerametinin göstergesi olarak yorumlanır. Kırmızı Ebe, bir bakraç ayranla bir orduyu doyurur ve bu durum sultanın kulağına gider. Bunun üzerinde Ebe’yi huzuruna davet eder. Sultan, kadının bu kerametinden çok etkilenir ve de kadının oğlu Oruç Gazi’ye çevre toprakları bağışlar. O günden sonra bu topraklara Anadolu adı verilir.
***
Selçuklularla birlikte Anadolu bir Türk yurdu olur. Tarih, güzelliği dillere destan olan bu ülkenin geçmişten günümüze atlattığı tüm badireleri biliyor. Ama yeterince okunmadığı için insanlar hep aynı oyunlarla kandırılıyor. Zayıf düşen ekonomi bir türlü canlandırılamadığı gibi Köy Enstitüleri'nin kapatılmasıyla başlayan kültürel erozyon, bugün Güzel Sanatlar Eğitimi Yönetmeliği'nin kaldırılmasıyla devam ediyor. Yani sanatsız bırakılarak ülkenin bir damarı daha koparılmak isteniyor.
Bu topraklarda Kırmızı Ebe gibi nice analar yetişmiş, savaş zamanı elini taşın altına koymaktan çekinmeyen Nene Hatunlar, Halide Edipler, Kara Fatmalar, Binbaşı Ayşeler, Nazife Kadınlar büyümüştür. Türkiye'nin genç kızları aldıkları yüksek eğitimlerle; ilk kadın doktor Safiye Ali'yi, ilk kadın avukat Süreyya Ağaoğlu'nu, ilk kadın heykeltıraş Sabiha Bengütaş'ı, ilk kadın fotoğrafçı Semiha Es'i, ilk kadın pilot Sabiha Gökçen'i, nice cesur ve başarılı yüreği takip etmişlerdir.
Yarın Anneler Günü. Aslında giderek uçuruma doğru sürüklenen Anadolu'yu bir kez daha anlama, sahip olduğumuz değeri yeniden fark etme ve akıttığı gözyaşlarını durdurma günüdür. Çünkü o elden giderse çocukluğumuz gider, bugünümüz gider, yarınlarımız gider... Evlatlarına sahip olmaya çalışan, onları doyuran ana gider... Tüm annelerin ve canım annemin Anneler Günü kutlu olsun...
Yorumlar