İzmir ilginç bir şehir…
En temel problemlere çözüm üretmekle görevli olanlar ile onlara farklı bakış açılarıyla karşı çıkanların kıyasıya çekiştiği, çatıştığı, yıllarca davalaştığı bir kent burası…
Mesleğim ve görevlerim icabı güzel ülkemizin pek çok kentini görme imkânı buldum. Çok dürüstçe söylemeliyim ki, İzmir kadar meselelerin uzun süre konuşulduğu, sonunda da “çözümsüzlük” noktasında buluşulduğu bir şehir görmedim.
Sayısız örnek sayarım size…
İnciraltı’nın yarım yüzyıla yakın süredir devam eden ve bize iki EXPO Fuarı kaybettiren imar planı sorunu…
“Balçova Arsa Mağdurları” olarak tarihe geçen insanlarımızın dramı…
Basmane’de 25 yılı geride bırakan ve İzmir’e yatırım yapmak isteyenleri arkalarına bile bakmadan kaçırtan Dünya Ticaret Merkezi çukuru…
Kentin merkezinde 2000’li yılların başında uluslararası ödüllü bir mimari proje ile tasarlanmış ve birbiri ardına gelen onlarca dava yüzünden akamete uğramış Liman Arkası projesi…
Akıbeti belirsiz Karşıyaka Stadı sorunu…
Yapı stoğunun yarıdan fazlası gecekondu olan İzmir’de kaplumbağa hızıyla ilerleyen kentsel dönüşüm süreci…
Bir çırpıda aklıma gelenler bunlar.
BİTMEYEN TARTIŞMA
Ve yaklaşık 30 yılı geride bırakan stat sorunu…
Merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında yer seçimleri ile başlayan, stat kapasiteleri ile devam eden, “Statlarda AVM olacak mı olmayacak mı?” tartışmasıyla sinirleri bozan, nihayetinde “Stada otopark lazım bana yer bul - Ben emlakçı mıyım kardeşim” atışmasıyla son vaziyetini alan o meşhur tartışma.
Bu yazıyı bir sporsever olarak yazmamın sebebi, kimin haklı olup olmadığına sizi inandırmak değil. Doğrusu bu sorunun yanıtı merakımı hiç cezbetmiyor. 4 buçuk milyonluk şehirde yapılan işler, seyirci kapasitesi 20 bini bile bulmayan Gürsel Aksel Stadı ile yerinde dönüştürülen 15 bin kapasiteli Alsancak Stadı ile sınırlı.
“Tartışma”nın “tartışmasız” kaybedeni İzmir’dir!…
İzmir sporudur…
İzmir seyircisidir…
İzmir’in , butik statlardan çok, kentin vizyonuna ve tarihine yakışan büyüklükte bir stada ihtiyacı var.
Anadolu’nun hemen her kentinde yapılan dev statları gıpta ile izlerken, İzmir’in bunu fazlasıyla hak ettiğini söylemek de “kent milliyetçiliği” olmasa gerek.
Çözüm, gözümüzün önünde ve uygulanabilirliği de çok kolay…
Atatürk Stadı’ndan bahsediyorum…
1971 Akdeniz Oyunları için yapılan ve yıllardır boş duran Atatürk Stadı'nın artık ekonomik ömrünü doldurduğunu, bu stadı kullanmak için 55 yılda bir gelecek olimpiyat organizasyonu beklemenin anlamsızlığını görmek zor değil.
Çözüm gayet basit.
Her yıl bakımına trilyonlar harcanan Atatürk Stadı'nı yıkalım, yerine Ata'mızın adına ve şanına yakışır, mimari bir şaheser de olabilecek yepyeni bir stat yapalım.
Yaparken de ulusal bir yarışma açarak, Cumhuriyet dönemi mimarisinin özgün bir örneğini ortaya koyalım.
Avrupa'nın tüm gelişmiş metropollerinde olduğu gibi, kentin merkezi noktasında, ulaşım sorunu olmayan (Halkapınar'da olduğu gibi çevreyolu ve metro hatlarının yakınında), kentin ana merkezlerine yürüme mesafesinde, üzeri açılıp kapanabilen, özel akustik teknolojilerine sahip, içinde dev konserlerin de yapılabileceği muhteşem bir “Atatürk Spor ve Sanat Kompeksi” düşleyelim...
İSTİMLAK SORUNU YOK
Hem de tek kuruş istimlak bedeli ödemeden.
Fenerbahçe Stadı gibi, sıkışık bir alanda kanunsuz ve ruhsatsız olarak yükselen bir stat değil bahsettiğim..
Otoparkları ve sosyal donatı alanlarıyla, bugünkü Atatürk Stadı'nın ve yan sahalarının bulunduğu arazi, bu iş için adeta biçilmiş kaftan.
Bugüne kadar dürbünle maç seyretmekten bıkmadıysak, yıllarca “Godot'yu bekler gibi” olimpiyat bekleyeceksek, 55 bin kişilik statta en çok birkaç bin kişilik suskun seyirci ile heyecanlanıyorsak, adeta leş gibi olmuş kırık dökük koltukları kendimize yakıştırıyorsak, bir sorun yok tabii…
Avrupa'nın hemen her kentinde benzer konseptte statları görmemiz mümkün. Bu statlar sadece sportif amaçlar için kullanılmıyor. Konserler, festivaller, yarışmalar gibi pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Kentin sosyal yaşamında çok önemli yer tutan bu statlar, en çok yarım saat içinde dolup boşalabiliyor.
İŞTE ÖRNEKLER...
İşte size birkaç örnek...
Almanya'nın en büyük kentlerinden Köln'ün en merkezi yerinde, demiryolu ve karayollarının bağlantı noktasında konumlanan, Köln Arena...
Münih'te eşsiz mimarisi ile herkesin önünde resim çektirdiği Olimpiyat Stadı.
Fransa'nın başkenti Paris'te pek çok finale ev sahipliği yapan Stade de France...
İtalya'nın başkenti Roma'da Tiber Nehri'nin yanında, kentin en merkezi yerinde konumlanan Stadio Olimpico...
Örnekleri çoğaltmamız mümkün.
İzmir Atatürk Stadı da tıpkı bu örnekler gibi, adı ve mimarisi ile hepimize gurur veren bir stada dönüşebilir.
Umarım bir otuz sene sonra da aynı önerileri tekrar tekrar yazmak zorunda kalmayız.
Bizden yazması…
+++++
İzmir’deki dev kışlaların ranta açılması ihtimali var mı?
Gazeteci her şeyi bilen değildir kuşkusuz…
Ancak bileni bilen ve ona en kısa sürede ulaşandır.
Bazı emekli asker dostlardan birkaç aydır kulağıma çalınan bilgi, İzmir’in dört bir yanında bulunan paha biçilemez değerdeki ordu kışlalarının taşınarak, arazilerinin ranta açılacağı yönündeydi.
Bu iddiayı başta Narlıdere’deki emlakçılar olmak üzere inşaat sektörünün gedikli mensupları epeydir dile getiriyorlardı.
Narlıdere’deki Ege Ordu Komutanlığı ile İstihkam Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, Turan’daki Ege Deniz Bölge Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gaziemir’deki Ulaştırma Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, Güzelyalı’daki Hava Lisan Okulu, Güzelbahçe’deki Maltepe Askeri Lisesi, Bornova’daki 57’nci Topçu Tugay Komutanlığı, Pınarbaşı’ndaki Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı, Karşıyaka’daki Alaybey Askeri Tersanesi gibi askeri kurumların tümünün ya da bazılarının şehir dışında belirlenecek alanlara taşınması yönündeki dedikodular sürekli işitiliyor.
Bana gelen bilgiler dedikodu düzeyinde olmasına rağmen, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diyerek meseleyi köşe yazıma nasıl aktarayım diye düşünürken…
Eski Kültür Bakanımız Prof. Dr. Suat Çağlayan’ın Dokuz Eylül Gazetesi’nin 5 Ağustos tarihli sayısındaki köşesini okuyunca “eyvah haber atlatıldım” dedim içimden.
İnşa edildiği yıllarda kentin dışında olmasına rağmen, bugün rantı en yüksek bölgelerde yer alan bu paha biçilemez değerdeki dev arazilerin, kimlerin ağzını sulandırdığını tahmin edebiliyoruz.
Bu araziler kentin korunmuş en yeşil alanları aynı zamanda.
“O kadar da olmaz” diyen okurlarımıza küçük bir anımsatma…
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında İstanbul’un kent merkezinde kalan kışlaların taşınması gündeme gelmiş, çekincelerini ifade edenlere ise “Merak etmeyin canım, kışlalar yeşil alan olarak korunacak” yanıtı verilmişti.
Aradan sadece dokuz yıl geçti.
Bugün “korunacak” denilen kışla arazilerinin pek çoğunda toplu konut projelerinin pıtrak gibi yükseldiğini görebiliyoruz.
Ezcümle…
İzmir’in tüm duyarlı vatandaşlarının, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, iş dünyası kuruluşlarının tetikte olmasında fayda var.
Bu yazı, Nasrettin Hoca’nın testiyi daha kırmadan çocuğa tokat atması gibi anlaşılsın isterim.
Bugün dedikodu olan yarın karşımıza gerçek olarak dikilirse, bu ihanetin altında hepimiz kalırız.
Bizden yazması…
OYAK’IN GÖREVİ LÜKS VİLLA YAPIP SATMAK OLMAMALI
Kısa adı OYAK.
Açılımı Ordu Yardımlaşma Kurumu…
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hizmet veren her seviyedeki subay, astsubay, uzman erbaş ve erlerin maaşlarından kesilen aidatlarla devasa bir finansal kaynağı yöneten yapıdan söz ediyoruz…
40 bin çalışanı ile maden metalürjiden çimentoya, betondan kâğıda, otomotivden lojistiğe, kimyadan enerjiye, finanstan gıdaya kadar birçok sektörde; 6 kıtada 130’un üzerinde şirketi ile Türkiye’de ve 20 farklı ülkede faaliyetlerini sürdürüyor.
Aktif gazetecilik dönemimde pek çok etkinliğine katıldığım OYAK, bu aralar hiç de hoş olmayan tartışmalarla gündemde.
Asli görevleri arasında TSK mensuplarına uygun finansal koşullarda konut üretmek decolan OYAK’ın İzmir’in Karaburun ilçesi Mordoğan Mahallesi’nde tam gaz inşaatını sürdürdüğü Mormarin projesi, bu tartışmaların tuzu biberi olmuş durumda.
2019 yılı Mart ayından bugüne Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) olan ve yapılaşmanın çok sınırlı olduğu Karaburun’da, dev bir yarımadada inşa edilen Mormarin projesinin nasıl ruhsatlandırıldığını bir soru işareti olarak akılda tutalım…
3+1 villaların 69 milyon TL, 4+1 villaların 77 milyon TL’ye alıcı beklediği bu projenin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hangi mensubuna hitap ettiği merak uyandırıyor.
Bugün Binbaşı rütbesindeki bir subayın yaklaşık 75 bin TL maaş aldığını, aynı subayın üyesi olduğu OYAK tarafından yapılan villaların ise maaşının bin katı olduğunu anımsatmakta fayda var.
Hayal edelim…
Bu Binbaşımıza sıfır faizle kredi versek ve bu villalardan en uygununu seçmesini istesek, maaşının yaklaşık üç katına karşılık gelen 201 bin TL tutarında aylık taksit ödemesi yapması gerekiyor.
Bitmiyor…
OYAK, İstanbul’da konutların en pahalı olduğu yerlerin başında gelen Maslak’ta “Prime Tower Maslak” adıyla bir rezidans kulesi de inşa ediyor. Bu projede ise 30 milyon TL’den başlayan 1+1 daireler ve 193 milyon TL’ye kadar 5+1 dubleks konutlar alıcı bekliyor…
Başta Ereğli ve İskenderun Demirçelik tesisleri olmak üzere, ülkemizin yüz akı sanayi kuruluşlarını yöneten milli kuruluşumuz OYAK’ın, üyelerine hiçbir faydası olmayan ve aksi gibi onlara hitap etmeyen “tartışmalı” projelerle kamuoyu gündemine gelmesi hepimizi üzüyor.
Bizden yazması…