Dünya atmosferine her gün ateş topu niteliğinde binlerce göktaşı giriyor. Bu bilimsel olarak böyle de ateş topu savaşın, acının, kıyımın, yıkımın, insan çığlığının, kanın adresi oldu artık. Dünya sorunlar, sıkıntılar, açmazlar, çıkmazlar, kavgalar, savaşlarla… Her güne düşüyor artık ateş topları. Özellikle de Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da ateş topu yuvarlanıp duruyor.

Komşumuz Suriye’de yaşananları hep birlikte kaygıyla, merakla izliyoruz.  Ortadoğu alev alev! Filistin, Lübnan, Suriye nicedir savaşın, ateşin, yıkımın, kıyımın içinde. 

Tüm bu oluşumlar, yaşananlar karşısında duyarsız, ilgisiz, uzak kalmak olası değil elbette. 

Haritalar yeniden mi biçimlenecek? Ortadoğu yıllardır söylendiği gibi yeniden mi düzenlenecek? Dünyanın ağa babaları hangi senaryoları sahneye koymak için düş kuruyorlar?

*** 

Gönlümüz, yüreğimiz barıştan, gerçek demokrasiden, haktan, hukuktan, insanca yaşamaktan yana… Savaşsız, sömürüsüz, öldürümsüz bir dünyadan yana.

Dünyanın neresinde bir savaş, yıkım, kıyım olsa içimiz yanıyor. Ülkemizde, komşularımızda, dünyanın her neresinde olursa olsun baskıcı, yayılmacı, çılgın serüvenlere katılmak, onaylamak olanaklı değil.

***

Sözü uzatmadan, epik tiyatronun kuramcısına, şairine tiyatrocusuna, Bertolt Breht’e sözü düşürelim, “Çağrı”sına gidelim:
 

Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun,
Bulutların rüzgarla sökün ettiği.

Ama savaş öyle değil, savaş rüzgarla gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.

Ama barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.
Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez insana:
Savaşa karşı Barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
'Hayır yaşayacağız! ' demek. / İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.

Onlar demir çeliği elinde tutan birkaç kişidir,
Yoktur karabasandan bir çıkarları / Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi.

Savaş da bu hesabın ucunda. / Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin. / Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına, / Biz milyonlarca kişi
Savaşı yener miyiz? / Bunu sen bileceksin. / Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz. / Bir de düşün 'Yok! ' dediğini: / Düşün ki savaş geçmişin malı
ve barış taşıyor gelecekten.

SANAT ENGEL TANIMAZ

Tuğçe Kantaroğlu 1980 doğumlu. Doğum sırasında oksijensiz kalması, beyin zedelenmesi dolayısıyla kasları kasılı kalan bir engelli.  

Tuğçe bu durumundan engellenmez; yılmaz okur, yazar, şiire, öyküye dokunur.

“Zor yürüyüp zor konuşuyorum. Konuşmamı herkes anlayamıyor. Bende Tuğçe’ce konuşuyorum.” diyor.
Geçen hafta Tuğçe Kantaraoğlu’na Nehirden Dergisi Öykü yarışmasında ikincilik ödülü verildi.  

O günkü heyecanına, coşkusuna tanık oldum. Aynı ortamda bana da Ankara’dan gönderilen Cüneyne Dergisi Şiir Seçici Kurul anmalığını sundu Canan Gürtunca Sanlı.

O gün Elif Çırak, Aygün Eroğlu, Hatice Eğilmez Kaya, Hava Avcı Köseoğlu, Fatma Nişancı, Dilek Aksel ve katılımcı tüm yazın dostlarıyla Tuğçe’yi alkışladık.

Sanat engel tanımaz dedik…