Alçaklıkla insan olmak arasında/ Bir seçim yapman gerekirse eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?(Ataol BEHRAMOĞLU)

Kan donduran haber; “En insanlık dışı örgüt! "Bebek Katili" Yenidoğan Çetesi...
İsimlerini yeni doğan bebeklerden alıyorlar.
Bebek acil hastalarını anlaşmalı hastaneye sevk ettiriyorlar. 
Sevk işlemini örgüte bağlı 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanları gerçekleştiriyor.
Bebeklerin durumu, olduğundan daha ağır gösteriliyor ve yatışları sağlanıyor.
Anlaşmalı hastanelerin sahipleri ve başhekimleri yardım ederek maddi çıkar sağlıyor.
Örgüte mensup bir şirket sahibi, pek çok hastanedeki Yenidoğan ünitesini, elemanlarını yerleştirmek suretiyle örgüte tahsis ediyor.
Bu sayede tedavi giderleri 3-4 kat artırılarak SGK'dan yüksek ücret tahsil ediliyor.
Yenidoğan bakım üniteleri ticarethane gibi kullanıldığı ve tıbbi yöntemlere riayet edilmediği için bazı bebekler enfeksiyon kapıp ölüyor.
Kullanılacak ilaçları tedaviden düşürüp dışarıda satabilmek adına bazı bebeklerin "bilerek" ölümüne neden olunuyor.
 Hayatını kaybeden bazı bebeklerin gerekli tıbbi tetkiklerden geçirilmemesi söz konusu.
Örgüt hakkında tam 494 sayfalık iddianame düzenlendi.
Olayı soruşturan savcı bile -makam odasında- ölümle tehdit edildi.
İddianameye göre tam 21 şüpheli bebek ölümü mevcut.
Savcılık örgüt irtibatı şeklinde tam 2400 görüşme saptadı.
Saptanan telefon kayıtlarında geçen bazı talimatlar:
"Çocuğu öldür, Bırak bebek ölsün, Tüpünü çek yaşamaz bu..."

xxxx

Sizin de kanınız dondu okuyunca, değil mi? 
Oysa bu ülke canım Türkiye; kötü ve ilkellerin, sevgisizlerin…
Zalimlerin, zulmün,katillerin…
Yalanların, düzenbazlıkların, sahteliklerin…
Merhametsizliğin, acımasızlığın, ikiyüzlülüğün…
Mutsuzluğun, huzursuzluğun, …
Vicdansızlığın, alçaklığın, nefretin…
İntikamdan kinden beslenenlerin…
Aldanışın, duyarsızlığın, umursamazlığın  gafletin mekanı oldu!

xxxx

Dört yıl önce aramızdan ayrılan -vicdanın sesi onurlu kalem- Bekir Coşkun’un dün vefat yıldönümüydü.
Çok severdim, sayardım. Günaydın Gazetesi’nde de beraber çalışmıştık. Neredeyse her yazısını arşivlerdim. Kitaplarını hemen alırdım.
Bebek katilleri haberini okurken aklıma geldi 11 yıl önceki “Önce İnsan Olmalı” yazısı.
O “yazıları kaybolsun” istememişti. Bizim için yazmıştı o yazıları, dolayısıyla bize ‘’emanet’’ etmişti yazılarını.  Alıntıladım yazıma, Bekir Abi’yi de anmak istedim;
“Bir anahtar. Bütün kilitleri açıyor; bütün kapıları, tüm parmaklıkları, ellerdeki kelepçeleri, ayaklardaki prangaları, hatta kapısız duvarları...
Dilleri, yürekleri, duyguları açabiliyor. Anahtarlığına takacaksınız sadece...
Bu yazıyı Twitter’daki arkadaşlarımla birlikte yazdık, 49 bin 415 kişi... 
Ben onlara ‘Yazının başlığı benden: Önce İnsan Olmalı. Altını siz doldurun’ dedim...
Gelen cümleleri birleştirince bu yazı oldu. Herkes ‘insan’ doğuyor aslında...
Sonra ondan bir kavgacı, bir savaşçı, bir canavar yaratan kimi öğretilerdir...
O öğretileri verenlerin savaşçılara gereksinimi vardır çünkü...
Ki hegemonyalarını, saltanatlarını, sömürülerini, kendi kirli çıkar düzenlerini sürdürebilsinler...
Ve o öğretilerin sınırlarına kapatıldı insanlar. Irk, din, mezhep duvarlarını aşıp da asla dışarı çıkamadılar. Yüreklerine kilit vuruldu. Dilleri, elleri, beyinleri o öğretilerle bağlandı. Aşamadılar...
Bir anahtar lazım; oralardan çıkmalı. Çok sıradan gibi o üç kelimede gizlidir aslında anahtar...
Söyleyin: ‘Önce insan olmalı...’
İşte, başımızda bir felaket var. Irk, din, mezhep kilitleri vurulmuş beyinler, duvarların altında kalmış olanlara el uzatmayı bile tartışmaya açtılar...
Ya da yıkıntının başında ağlayan babaya bir tas sıcak çorba yetiştirmeyi bile başına vurup çirkinleştirebildiler...
Acılar buruklaştı.Yanmak yarım kaldı. Ağlamak zorlaştı...
Bir anahtar lazım. Tüm kimliklerin üzerinde,  her öğretiden yüce. Dinden, dilden, renkten, ırktan, dilden, mezhepten, her şeyden önce...”
Bir anahtar. Bağırın; ‘’ÖNCE İNSAN OLMALI”
“İnsan içinde insan aramaktan” yorulduk Bekir Abi…