Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisi öncesinde, kendi kurmayları ile ters düşerek, teğmenlere karşı tavır alan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin neden bu şekilde davrandığı konusunda benim yorumum oldukça farklı. Süreci anımsayalım…
***
Üst düzey bazı MHP’lilerin işin içine karıştığı kesin olan Sinan Ateş davasını Erdoğan kapatmaya yanaşmayınca Bahçeli, ‘17/25 videosu’ ile ‘Sen onu kapatmazsan, ben de bunu açarım’ mesajı verdi. Erdoğan’ın buna yanıtı ise Ahlat’taki Malazgirt Zaferi Kutlamaları sırasında, Bahçeli’yi “Hizbullah ve PKK terör örgütü değildir” demiş olan Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile el ele tutuşturmak oldu. Teğmenlerin kılıçlı yeminleri gündemden düşmeye başlamışken, Bahçeli’nin buna tepki göstermesi bir tuzaktı. Milli Savunma Bakanlığı’nın inceleme başlatmasının ardından, Erdoğan tuzağa düştü ve “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz?” diyerek, 8 gün önce tebrik ettiği teğmenlere yüklendi, artık kimse ilk tepkiyi Bahçeli’nin verdiğini anımsamayacak.
‘Ağaçlar kesilmesin, sahipsiz köpekler çeşitli bahanelerle öldürülmesin’ diye ayağa kalkan halkımız, teğmenlerimizin, yani gencecik filizlerimizin, filler tarafından ezilmesine izin vermeyecektir. Sonuçta, fatura Erdoğan’a çıkacak, AKP oylarındaki erime hızlanacaktır. Erdoğan’ın Hüda Par hamlesine, Bahçeli’nin kendi açısından iyi bir karşılık vermiş olduğunu söyleyebilirim, sonuçta.
Erdoğan ve Bahçeli satranç masasında birbirlerinin taşlarını kırarken, temeli çıkar ilişkisine dayandığı için güçlü olmayan, Cumhur İttifakı çatırdıyor. “Bu oyun nasıl biter?” diye sorarsanız, “Bahçeli’nin ‘erken seçim’ hamlesi ile ‘Şah Mat’ yapması sürpriz olmaz” derim. Bu konuda deneyimli, çünkü.
KILIÇ NEYİN SİMGESİ?
Çok önemli bir simgedir, kılıç. Gücü, hakimiyeti, adaleti, cesareti ve yiğitliği temsil eder, sıklıkla. Tüfeğin icadıyla, mertliğin bozulduğunu anımsatır. Nerede, kimin tarafından, nasıl kullanıldığı, hangi elde taşındığı, hareketli olup olmadığı da son derece önem taşır.
Atatürk tarafından, ülkeler ve dinler arası barışı desteklemek adına müzeye çevrilen Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasının ardından bu mekânda, yine Atatürk tarafından din devlet işlerine karışmasın diye kurulmuş Diyanet İşleri’nin başkanının elinde tuttuğu kılıç, bazılarına göre karşı devrimin simgesi olabilir, örneğin.
Bir askeri okulun mezuniyet töreninin ardından, okulu birincilikle bitirmiş, adı Kuran’ın ilk sözcüğü olan genç kızımızın önderliğinde, yüzlerce genç teğmen geleneksel antlarını içerken, coşku ile sağ ellerindeki kılıçları yukarı ve ileri uzatarak sallamaları ise bu karşı devrimin başarısızlıkla sona erdiğini, süreci sürdürebilmek için yükseltilen korku duvarlarının aşıldığını düşündürebilir. Atatürk’ün Cumhuriyetimizi neden yaşlılara değil, gençlere emanet ettiğini açıklayabilir ve onun büyük dehasına kanıt olarak da gösterilebilir.
Teğmenlere soruşturma açılırsa şu sorular da gündeme gelecektir: “Eğer bu andı okumak suçsa, benzer antlarla göreve başlayan milletvekilleri ve cumhurbaşkanı da mı suç işlemektedir? Bu kişiler, namusları ve şerefleri üzerine içtikleri antların gereğini yerine getirmekte midirler?”