“Kim son 600 yılımızı soyutlayıp, eski Türk tarihinden, Cumhuriyete atlıyorsa, biliniz ki o kişi milletimizin de, devletimizin de hasmıdır” buyurmuş asrın lideri. Türk tarihinin 1919 yılında başlatıldığı iddiasının arkasına saklanmaya çalışıyor.
Bir tek cümlede bu kadar yanlışı bir araya getirmek doğrusu büyük başarı. Öncelikle Türk tarihini 600 yılla değerlendirmek en büyük yanlış. Asrın liderinin Osmanlı hayranlığına bir diyeceğimiz yok da, öncesini es geçmesi önemli bir yanlış. Üstelik Osmanlı'yı inkar eden kimse yok. 600 yılda yaşananlar ve İmparatorluğun sonu Sevr anlaşması da herkes tarafından biliniyor. Hasım konusuna gelince; 600 yıllık tarihi atlayanlar mı yoksa Atatürk'le başlayan Cumhuriyet tarihini atlayanlar mı bu devlete ve millete hasımdır? Bu soruyu da doğru cevaplandırmak gerekir.
Şunu iyi anlamak gerekir. 1919 Türk tarihinin değil, Cumhuriyetin, laikliğin, özgürlüğün, bağımsızlık savaşının, paramparça edilmiş bir imparatorluğun yerine yeni bir devletin kurulmasının başlangıç tarihidir.
Bugün 15 Mayıs... 1919'da İzmir'in işgaliyle başlayan kapkara bir günün yıldönümü. Aynı zamanda Hasan Tahsin'in işgalcilere ilk kurşunu sıkarak şehit edildiği gün. O kurşun ki bağımsızlık savaşına giden yolda bütün dünyaya verilen ilk mesaj.
Şimdi işgalin bir gün öncesine gidelim. 14 Mayıs 1919'da Yunan Ordusu İzmir Basın Bürosu Müdürü Mihail L. Roda'nın notlarına bir göz atalım;
“Türk mahallesi infilaka hazır bir yanardağ manzarasını arz ediyordu. Kadınlar erkenden evlerinde toplanıyor, mağazalar kapanıyordu... Bu hararetli Türk halkının içinde “Hukuku Beşer” gazetesinin genç muharriri Çerkes Hasan Tahsin'e rastladım... O'nu bu hararetli kalabalığın içinde görür görmez vaziyet hakkında sual sordum. Eğer mecbur olursa, ertesi gün Türk halkının ilk savunma hatlarında tereddütsüz yer alacağını bildirdi...
Roda'nın 15 Mayıs notları da şöyle;
“Çıkarma büyük bir hızla devam ediyordu. İki saatin içinde üç alay karada dizilmiş ve yürüyüşe hazır bir vaziyette bulunuyordu. Kısa bir zaman içinde telgrafhaneden Punta'ya kadar rıhtım, etkili bir ordugahın manzarasını arz ediyordu. Avcılar kulübünün önünde bütün maiyeti ile Metropolit Hristosmos hazır bulunarak, esmer ve çevik evzunları (Yunan Kraliyet Muhafız Birliği) takdis ediyordu.”
Bir de İngiliz Tarihçi Arnold Joseph Toynbee'nin işgalle ilgili notlarına bakalım;
“15 Mayıs 1919 günü (anlaşılması mümkün olmayan bir hareketin neticesi olarak) tahrip edici bir güç, tıpkı bir volkanın patlaması gibi, ani ve aşikar bir biçimde Batı Anadolu'da serbest bırakıldı. Avrupa savaşının sona ermesinin üzerinden altı ay geçtikten sonra bir sabah, siviller ile silahları ellerinden alınmış olan askerler İzmir sokaklarında katledildi, baştan başa mahalleler ve köyler talana uğradı, ardından daha içerilerdeki zengin vadiler ilave kundaklama ve kan dökme eylemleri sonucu mahvoldu.”
İşte asrın liderinin kabul etmediği 1919 başlangıcında ülkenin görünümü buydu. 1919 bir ülkenin yoktan var olmasının başlangıcıydı. 15 Mayıs 1919'da başlayan hareket, çok değil hemen ertesi günü 16 Mayıs' ta Ulu Önder Atatürk'ün Bandırma Vapuruyla hareketinden sonra 19 Mayıs' ta Samsun'da Bağımsız Türkiye'nin başlangıcı olacaktı.