Kimi eserler, kendilerinden çok sahiplerini taşır geleceğe. İçerikleriyle olduğu kadar, varoluşları ve hatırlattıklarıyla simgesel değer kazanırlar. Henüz 38 yaşındayken eşi ve çocuklarını da hedef alan faşist saldırıda hayatını kaybeden Bedrettin Cömert'in, Mitoloji ve İkonografi adlı kitabı, geçmişin karanlıklarından günümüzün karanlığına sönmeden erişebilmiş bir meşale ve bir aydınlık savaşçısı.

Mitoloji ve İkonografi, kalbürüstü şairliğini bile 'yeterince devrimci ve eyleme yönelik' bulmadığı için askıya alan, yazar, eleştirmen ve sanat tarihçisi Bedrettin Cömert'in ders notlarından yararlanılarak onun hatırasına hazırlanmış bir 'tribute' kitabı.

Yaşı yetenler hatırlayacaktır, Bedrettin Cömert, yurdun dört bir yanında, her gün karanlık oyunların oynandığı, gencecik hayatların soldurulduğu günlerden birinde, 11 Temmuz 1978 günü sabah 8:30’da, kurşun yağmuruna tutularak katledilmişti.

Göz okşayan görsel yeniliklerle yeniden basılan Mitoloji ve İkonografi, onun aziz hatırasını taşıdığı gibi, o dönemin umut kırıcı karanlığına inat tutuşturulmuş bir meşale olarak hala hayatımızı ışığa boğuyor.

SANAT TARİHİNE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

Çoğu kez yaptığım üzere kitaptan önce kısaca yazarından söz edeyim.

Bedrettin Cömert de sayısız aydın gibi yolu, soruşturma ve işkence odalarından geçenlerden. Diyarbakır'daki işkence seanslarından beş yıl önce, 1972'de Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde öğretim görevlisi olarak atanmış, burada verdiği "Giotto ve San Francesco Geleneği” başlıklı doktora tezinden sonra Sanat Tarihi doktoru olmuştu.

Yaptığı çeviriler bir yana, 60'lar ve 70'lerde Forum, Yansıma, Gelecek, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar ve Yeni Ortam dergilerinde şiirlerini yayınlamıştı. Şairliği tamamen bıraktı, ardından dikkatini ve mesaisini eleştiri alanına kaydırmıştı. Çevirdiği en ünlü ve kıymetli çalışma, Gombrich’in Sanatın Öyküsü'ydü. Giotto'nun Sanatı ve Croce'nin Estetiği gibi kitapları sağlığında çıkmıştı. Eleştiriye Beş Kala isimli çalışması ise ölümünden sonra Hasan Hüseyin'in düzenlemesi ile yayımlanmıştı.

İNSANLIĞIN BAĞLARI VE GÖRSEL YANSIMALARI

Mitoloji üzerine her düzeye hitap eden bir hayli kaynak var. Ama mitoloji ile ikonografiyi bir araya getiren, sade, ve anlaşılır olduğu kadar ele aldığı konuları pratik bir biçimde sunan bir başka kitap var mıdır, bilmiyorum.

Minimalist üslubu (ders notlarından derlendiği için öğretici ve kolay anlaşılır olmalıydı kuşkusuz), farklı konularda adı geçen sanat eserlerine dair renkli fotoğraflarıyla ayrıca göz alıcı bir kitap Mitoloji ve İkonografi.

Kitabın ikonografi bölümüne ayrıca dikkat çekmek isterim.

Semavi dinlerde sıkça geçen kavram, kişi, olay ve rivayetler, bu konularla ilgili okurlar için kısa ama öz bilgiler veriyor.

Bu kitabın varlık nedenlerinden ve yıllar içinde büyük emek veren isimlerden biri olan Bedrettin Cömert'in öğrencilerinden Sacit Pekak da özel bir teşekkürü hak ediyor.

Yazımı, yayıncısının bu kitabın tanıtımı için hazırladığı metinden kısa bir ifadeyi ödünç alarak noktalayayım:

"Bedrettin Cömert’in Mitoloji ve İkonografi isimli kitabı, insanlığın bağlarını ve bu bağların görsel yansımalarını keşfetmek için bir fırsat, temel bir kaynak."

Mitoloji ve İkonografi / Bedrettin Cömert / Yapı Kredi Yayınları


Ahmet Umit Internet

Sis ve Gece'den Yırtıcı Kuşlar Zamanı'na Ahmet Ümit

Ahmet Ümit, yayımlanmış yirmi beş civarında kitabında yarattğı karakterleri, okurda müptelalık oluşturan tarzı ve büyük satış rekorlarıyla, ilk kitabı Sis ve Gece'den (1996) bu yana, yaklaşık otuz yıldır Türk edebiyatının iktidar koltuğundan inmemiş simalarındandır.

Almancadan yaptığı çevirilerinin yanı sıra akademisyen ve edebiyat alanındaki teorik çalışmalarıyla tanınan Onur Bilge Kula ise, Ahmet Ümit'in Yazınsal Dünyası adlı çalışmasında onun romanları üzerinden kapsamlı bir okuma sunmakta.

Kula, Goethe, Schiller gibi Benjamin üzerine çalışmalarından sonra bu kitabında Türkiye'den bir yazarı derinlikli bir incelemeye tabi tutuyor.

Yazar, tarihsel romandan, polisiyeye farklı tarzların buluştuğu romanlarıyla yazarın sadık okurlarına dair ilginç bir Ahmet Ümit tablosu resmediyor. Kitabın sonunda yazarla yapılmış söyleşi ise, bir yazarın yaklaşık otuz yıllık yazı serüvenine dair birinci ağızdan bilgiler almak adına önemli.

Ahmet Ümit'in bu söyleşideki şu ifadesi onun yazarlık anlayışının manifestosu gibi adeta:

"Ben Türkiye’de yaşayan bir yazarım. Bu ülkenin kültürüyle büyüdüm ama aynı zamanda bu ülkenin kültürü evrensel kültürden bağımsız değil. Çünkü evrensel kültür, sadece Batı kültürü değil, Doğu kültürü de değil, hepsinin birliği. Aynı zamanda geçmiş kültür ile bugünü ayırmak da mümkün değil; çünkü bugün geçmişin bağrından doğuyor, gelecek de bugünün içinden çıkacak."

Ahmet Ümit’in Yazınsal Dünyası / Onur Bilge Kula / Yapı Kredi Yayınları

Kopuk Sineergün Internet

Ölümle hayatın sınırları çiziliyorsa...

Yaşadığımız şu yıpratıcı, düşündürücü ve bir hayli umut kırıcı distopik çağda (ülkemiz için bu çağ, son zamanlardaki yaşananlar için daha dar süreçlere indirgenebilir), farklı bakış açılarına, farklı tesellile ihtiyacımız var.

İlk öykü kitabı Burası Tekin Değil'i yaklaşık on beş yıl önce yayımlayan, bundan iki yıl sonra çıkardığı Bazen Hayat adlı kitabıyla Sait Faik Hikaye Ödülü'nü kazanan, 2016'da basıılan Baştankara adlı öykü kitabıyla edebiyat serüvenine devam eden yazar, ilk novelası Kopuk'ta mekandan ve zamandan arınmış bir düzlemde yarattığı tedirgin edici atmosferi ve gazeteci kahramanıyla dikkat çekiyor.

Yazarın yarattığı atmosferi anlamak adına romandan yaptığım şu alıntı fikir verebilir:

"İnanmıyorum, dedi adam meydan okurcasına. Her şeyin sınırı var, gün bir yerde bitiyor değil mi? Uyumuyor musunuz? Sonsuza dek mi yaşıyoruz? Konuştukça sesi çatallaşıyor, nefes nefese kalıyordu. Ölüyoruz önünde sonunda. O zaman kentlerin neden sınırı olmasın? Kim alıp başını gidiyor aklına estiği gibi..."

Kopuk / Sine Ergün / Yapı Kredi Yayınları

Bugün Bana Mektupint

Romantik Petersburglu'dan incelikli şiirler

İnsanların yakınlığında gizemli bir çizgi var,

Bu çizgiyi aşamaz tutku ve ölesiye sevmek.

Korkunç bir ıssızlıkta varsın birleşsin ağızlar

Ve çatlasın, parça parça dağılsın yürek.

Bu inanılmaz güzellikteki dizelerin sahibi, 20. yüzyıl Rus edebiyatının en önemli şairlerinden Anna Ahmatova’ya ait.

Aşkın... ayrılık, yalnızlık ve hasretin... umut ve ölümün ozanı

Ahmatova, şiiri hayatın bir yansıması olarak kabul ederdi. Belki de bu yüzden onun şiirini anlamak için büyük birçoğunluğu derin acılar, keder ve mutsuzluklarla geçen hayatını iyi bilmek gerekiyor.

Ayrılıklarla yorulmuş, kocasının ilgisine hasret bir eş, cezaevi kapılarında evlat yolu gözleyen bir anne, ülkesinin geleceği için kaygılanan bir yurttaş, sürgüne ve sansüre mahkûm edilmiş bir şair olarak onu tanıdıkça belleğinizdeki dizeleri yerli yerine oturacak, geçmişin puslu anlarından kendi zamanlarını aşan imgeler olarak gönlünüze dolacak.

Bugün Bana Mektup Getirmediler, romantik Petersburg şiir geleneğinin temsiylcisi şairden bir bukle güzellik.

Bugün Bana Mektup Getirmediler / Anna Ahmatova / Everest Yayınları

Batacıka Fuat Sevimay İnternet

Sahi devlet yoksa biz neyiz?

James Joyce'un çetrefilli romanlarının yanı sıra Italo Svevo, Luigi Pirandello, Henry James ve Oscar Wilde gibi klasik yazarların önemli eserlerinin çevirileriyle de tanıdığımız Fuat Sevimay, zaman gezgini romanı Aziz ile Nikola'dan sonra ikinci öykü kitabını yayımladı. Geçtiğimiz ekimde de 2014 yılında Orhan Kemal Ödülü'nü kazanan Ara Nağme'nin yeni baskısı okurlarıyla buluşmuştu.

Sevimay, Bata Çıka’da, bu kitabında okurlarını dış dünyayla tüm bağlantısını yitirmiş adeta ıskartaya ayrılması gereken hurda bir geminin tekinsiz ve distopik evreninde dolaştırırken aynı gemide olmanın kurgusunu inşa ediyor. Bir kuru yük gemisinin mikro ülkesinde akla gelen en netameli soru ise şu:

Devlet yoksa biz neyiz?

Bata Çıka / Fuat Sevimay / İthaki Yayınları

Yok Ebeseninin Int

Bir akademik araştırma konusu olarak küfür

İngiliz yazar ve akademisyen Rebecca Roache, Yok Ebesinin Örekesi adlı çalışmasıyla şu günlerde birçoğumuzun dilinde, dudağında yedi yirmi dört mesaiye kalan sövme eylemimizin duygusal ve psikolojik kökenlerini araştırırken bireysel ve toplumsal sonuçlarına dair ilginç tespitlerde de bulunuyor. Biraz büyükçe parantez:

Kitabın konusu ve kapsamı göz önüne alındığında Türkçe baskının adında bir hayli kibar, nükteli, hatta zarif bir sövgü cümlesi kullanılmış. Hoş da olmuş. Kitabın özgün adı Küfür Etiği ya da Küfretmenin Etiği olarak çevrilebilir.

Yazar, küfretmenin bir hakaret ve ruhsal incitme teşebbüsü olmasının farklı etkileri olduğunu vurguluyor. Yazar, tahmin edeceğiniz üzere küfretmeyi bazı durumlarda iyi ve gerekli de buluyor. küfür deyip geçmeyin, maruz kalırken de bir silah gibi ağzınızdan fırlatırken de bir kez daha düşünün.

Yok Ebesinin Örekesi / Rebecca Roache / Düşbaz Kitap

T.s.eliot Secilmisdenemeler Internet

Eliot'dan edebiyat eleştirisi ve teorisine dair denemeler

1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen 20. yüzyılın en önemli şair ve oyun yazarlarından T. S. Eliot'un Kültür Üzerine Düşünceler adlı deneme kitabı, 70'lerden bu yana edebiyat, kültür ve felsefe konularına ilgili okurların zihninde ve gönlünde bir kült kitap mertebesine ulaşmıştı.

Seçilmiş Denemeler ise, bu noktada nicelik ve nitelik olarak çok daha fazlasını vaad edişyor.

Kitapta T.S. Eliot'ın edebiyat eleştirisi ve teorisi alanındaki en önemli otuz sekiz denemesini bir araya getiriyor.

Seçilmiş Denemeler / T.S. Eliot / Everest Yayınları