Doğada bütün dünyanın umudu yatar (John Muir)
Halk TV’de canlı yayın. Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi’’ni izliyorum.
Yer, İstanbul Göktürk’te Kemer Country.
Özellikle elit kesimin oturduğu, Yıldırım Demirören’in Ziraat Bankası’na kredi borcu karşılığında (300 milyon dolar ve 1 milyar 118 milyon TL) verdiği “bölgenin tek yeşili”
golf alanına (arazisini ipotek göstermiş) 650 konut inşaatı için yüzlerce Çevik Kuvvet Polisi eşliğinde iş makinaları girmiş.
İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararına karşın kepçeler, “yeşili” kazıyor, hafriyat çalışması durmuyor.
Acımasızca yeşil katliamına direnenler, karşılarında kalkanlı kasklı polisleri buluyor.
Alana girmek isteyen CHP İstanbul Milletvekili Gökhan Zeybek’e polisler izin vermiyor.
Kameralar bir fenalaşanları, bir kepçeleri, bir de barikat kuran polisleri gösteriyor…
Gazeteci-Yazar Timur Soykan tweet atıyor;
“Bu tarihi bir rezillik. AKP iktidarının özeti. Halkın parasını merkez medyayı ele geçirmek için Demirören’e kredi olarak verdiler. Kredi ödenmeyince yeşil alanı imara açarak rant yaratıp krediyi tahsil etmiş gibi yaptılar. Köprüyü satan Sülün Osman bunların yanında çırak kalır.”
***
Görüyoruz ki; Göktürk’teki hadise -bir kez daha- kapitalizmin doğa üzerindeki yüz kızartıcı tahribatıdır!
O kapitalizm ki; Eduardo Galeona’nın, “Amerika’nın Kesik Damarları” kitabındaki yazdığı gibi; “Her şey, bütün her şey; toprak ve tüm ürünleri, zengin madenlerle dolu toprak altı, insanlar, insanların üretim ve tüketim güçleri, tüm doğal ve insani kaynaklar; kapitalizmin evrensel çarklarına zincirlenişleri göz önüne alınarak dışardan belirlenmiştir!..”
Milyonlarca yılın birikimi ve bugüne kültürel, ekolojik ve toplumsal mirası yeşile, tarihi yerlere düşmanlık; ülkemizde had safhada. Hak hukuk adalet dinlemiyor!
Oysa o yeşil, altından değerli! “Taşı toprağı ağacına bile huzur yok bu ülkede” demişti değil mi?
Bakmaya kıyamadığımız o ağaçlara nasıl kıyılıyor, nasıl vicdansızlık bu?
Yağma, talan gırla. Biyo-coğrafya zengini araziler, enerji santralleri için bir bir kurban ediliyor. Hafriyatlarını su kaynaklarının bulunduğu havzalara fütursuzca döken maden şirketleri mevcut.
Hâlâ refüjleri yeşillendirmenin "çevrecilik" olduğunu sananlar dolaşıyor aramızda.
Neticede vahşi kapitalizm coğrafyamızda cirit atıyor!..
***
Meslektaşımız Melis Alphan’ın bir yazısından ismi aklımda kalmıştı ABD’li yazar Ernest Callenbach’ın “Ekoloji Cep Rehberi”.
Orada şöyle yazıyordu;
“Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her şey bir yere gider. Hiçbir şey sonsuz değildir. Son sözü doğa söyler!”
Melih Cevdet Anday da “Rahatı Kaçan Ağaç”ta şu dizeleri sıralamıştır;
“Ey İnsan! Yeşilime dokunma. Unutma, doğanın bir parçası olduğunu. Beni yok ettikçe sen de azalırsın…”
Yeşile düşmanlar, doğayı katletmeye yeminliler!
Unutmayın, doğa bize değil, biz ona muhtacız!..