"Gökyüzünü boyarım her sabah,
hepiniz uykudayken...
Uyanır bakarsınız ki mavi..."
Nâzım Hikmet; 68 yıl önce Macaristan'a gider.
Budapeşte Radyosu'nda konuk olduğu
söyleşide, sık seyahatlarında bavulundaki kitaplardan söz eder:
“Şimdi size söyleyeyim, mesela benim
bavulumda neler var?
Bir defa tabii Orhan Veli var.
Öyle sanıyorum ki, Orhan Veli bizim en güzel şairlerimizden biri.
Çok genç öldü, yazık oldu.
Ama ölümsüz!”
**
10 Kasım 1950 gecesi birkaç günlüğüne geldiği
Ankara’nın karanlık bir sokağında yürürken
belediyenin kazdığı bir çukura düşer, yaralanır Orhan Veli.
4 gün sonra da İstanbul’da elveda der ‘’Şiir Cumhuriyeti’’ne… Ozan dostu Halim Şefik de ”Otopsi”yi yazar.
Bir anlamda “ağıt”tır bu dizeler;
Morgta açılınca kafatası,
Doktor beyler beyin gördüler,
İndirince ten kafesine neşteri,
Doktor beyler yürek gördüler,
Yürekte ne gördüler dersiniz,
Yürekte memleket gördüler,
Dünya gördüler,
Bir de dost gördüler,
Ama bu işte doktor beyler,
Doğrusu geç kaldılar,
Çok geç kaldılar! ‘’
**
Cemal Süreyâ;
”Orhan Veli’nin kavgası;
Edebiyatımızın en büyüğüdür.
Bu kavganın yurdumuzdaki
bütün şiir köklerini büyük
büyük ırgalayan bir işlevi oldu.
Irmağın yatağını daha doğal bir
vadiye indirdi.
Şiire kasket giydirdi,
sivilleştirdi onu.” demiştir.
Çok doğru bir saptamadır bu!..
Ataol Behramoğlu da Orhan Veli için şunları yazmıştır;
"Yahya Kemal'in 'bir dilin yalnız kendine mahsus, süssüz, tabii, samimi, yalın ifade özellikleri vardır...' sözleri sanki Orhan Veli'nin şiirleri için söylenmiş gibidir...
Simgeden, metafordan, süsten, yapmacıktan böylesine uzak, konuşma dilinden yola çıkarak onu yeniden üretebilen, aynı zamanda hem halksal hem modern olabilen bu gösterişsiz ve büyük şiirden günümüzün genç şairleri çok şey öğrenebilir."
**
Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat, Orhan Veli’nin en yakın iki şair arkadaşıdır.
Ama, birisinin yüreği onun mezarını
görmeye bile dayanamaz. ‘’Rumelihisarı’nda Orhan’ın mezarı,
Ne gittim ne gördüm gitmek de istemem, Taze ekmek bir parça beyaz peynir,
Şimdi olsa şuracıkta rakı içer,
Denize mi bakar kim bilir… ‘’
Yukardaki dizelerin sahibi; ‘’çocukluk arkadaşı’’
Oktay Rifat’tır!..
*
Baştaki söyleşiye dönelim.
Budapeşteli spiker,
Nâzım’dan yanındaki kitaptan
şiir okumasını rica eder…
Nâzım, “Hay hay! Hemen başlayalım” diyerek
Orhan Veli’den şu şiiri okur:
"Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor; Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!"
Şiiri okuyan Nâzım’ın memleket özlemiyle
dolu dudaklarından şunlar dökülür:
“Ne güzel Türkçe! Sonra nasıl İstanbul!..
Nasıl İstanbul kızı!..” Nâzım Hikmet, programda beş Orhan Veli şiiri
daha okur ve ekler:
"Doyum olmuyor ki…”
O Orhan Veli ki, "Dünya Şairi" Bursa Zindanı'ndayken
Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile açlık grevinde gidendir de!..
*
Kısa yaşamında büyük izler bırakan şiirleriyle "bir garip şair" Orhan Veli'yi aramızdan ayrılışının 72.yılında,
çok sevdiğim yalnızlık temalı lirik şiiri
"Anlatamıyorum", Bedros'un "İstanbul Destanı" yla
anıyorum;
İstanbul deyince aklıma,
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam.
Şimdi Orhan Veli gelir.
Deminden beri dilimin ucundasın Orhan Veli.
Deminden beri senin tadın senin tuzun.
Senin şiirin senin yüzün.
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur.
Gelir sessizce konar, bu şiirin bir yerine
Neresine mi? arayan bulur.
Erbabı bilir.
Deli eder insanı bu şehir deli,
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli.
(Bedri Rahmi Eyüboğlu)
"Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. "
**
Seni güzel havalar mahvetti...
Bizleri de senin ölümsüz şiirlerin!..