Olağanüstü halin ilanından sonra çıkan ilk kararnamede İzmir'de üç vakıf üniversitesi kapatıldı. Taşınmazları hazineye devredildi, akademik ve idari personelin işine son verildi. Öğrencilerin durumu ise karmakarışık.
Ardından YÖK devreye girdi. Öğrencilerin yatay geçiş hakkını ve üniversiteyi kazandıkları yıl aldıkları puan üzerinden başka üniversitelere yerleştirileceklerini açıkladı.
Bu iş de başlı başına muamma...
Öyle İzmir'de okuyacaklarını, ya da İzmir'deki üniversitelere yerleştirileceklerini söylemek doğru değil, puanları nereye yeterse...

***

Ve bir son dakika gelişmesi...
“İzmirlilik ruhu” diye adlandırılan son dakika gelişmesi ile 19 Ağustos 2016 günü toplanan TBMM'de, bütün İzmir Milletvekilleri'nin katılımı ile İzmir'de Demokrasi ve Bakırçay üniversiteleri kuruldu.
Aynı düzenlemede, Bakırçay Üniversitesi'nin 5 fakülte, 3 yüksekokul ve 3 enstitüden, Demokrasi Üniversitesi'nin ise 10 fakülte, 3 yüksekokul ve 3 enstitüden oluşmasına karar verildi.
Yine aynı düzenleme ile Bakırçay Üniversitesi'ne 476, Demokrasi Üniversitesi'ne ise 645 idari personel kadrosu, her iki üniversiteye de toplamda 1715 akademik personel kadrosu açılmasına karar verildi...
İzmir'in iki yeni üniversite kazanması güzel.
Peki bu yasa ile açılan iki üniversitenin, OHAL kapsamında kapatılan Gediz, Şifa ve İzmir Üniversitesi'nin idari ve akademik kadrosu ile öğrencilerine faydası var mı?
İşte orası karanlık bir labirent.
Normal koşullarda yeni kurulan iki üniversitenin YÖK tarafından başlatılması gereken işlemlerinin bu yıla yetişebilmesi çok zor görülüyor. Üstelik yetişse bile kapatılan üniversitelerin idari ve akademik kadroları ile öğrencilerinin yeni üniversiteye otomatikman aktarılması söz konusu değil.

***

Peki bu işin doğrusu neydi?
Aslına bakarsanız, üç vakıf üniversitesinin OHAL kapsamında kapatılmasının ardından yaşanan kaosu, İzmir'e iki yeni üniversite açmadan da bitirebilmek mümkündü...
Nasıl mı?
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'nın halen Türkiye'nin pek çok yerinde, ana, ilkokul, ortaokul ve lise işleten bir vakfı var. Adı da Milli Eğitim Vakfı...
Bir de geçtiğimiz aylarda TBMM'de kanunla kurulan ve Türkiye'nin yurt dışında okul açması için kullanılacağı söylenen Maarif Vakfı var...
Madem “İzmir Ruhu” ile vekillerimiz bir araya geldi ve bu sorunu birlikte çözmeye karar verdiler, o zaman yapılacak tek iş, verilecek ortak bir kanun teklifiydi.
O kanun teklifi, uzmanlara göre şöyle olmalıydı:
“OHAL kapsamında KHK ile Türkiye genelinde kapatılan bütün vakıf üniversiteleri, taşınmaz ve taşınırları, idari, akademik personeli ve öğrencileri ile Milli Eğitim/Maarif Vakfı'na devredilir.”
İşte bu kadar basit...

***

Böyle bir kanunun çıkarılması durumunda, kapatılan vakıf üniversitelerinin mütevelli heyetlerine Milli Eğitim/Maarif Vakfı tarafından atanacak yöneticiler, mevcut kadro, bina ve öğrencilerle kaldıkları yerden devam edebileceklerdi.
Böylece ne idari ve akademik personel, ne de öğrencilerin mağdur olması söz konusu olmayacaktı.
Eğer bu üniversiteler devlete/devlet vakıflarına “yük” olacak diye düşünüldüyse, o zaman en azından OHAL bitip, normale dönene kadar işletilir, sonrasında da özelleştirilebilirdi.
Devlet bunu yapmadı.
Hükumet bunu yapmadı.
İktidarı, muhalefeti ile bir araya gelen milletvekilleri bunu yapmadı.
Ne yaptılar?
İki yeni üniversite kurup sorunu çözeceklerini sandılar.
Ortaya çıkan tablo öyle olmadığını gösterdi.
Şimdi YÖK'ü sıkıştırıyorlar, bir an önce yeni üniversiteleri öğretime başlatın diye.
Üstelik de açılsa bile kapatılanların idari, akademik kadrosu ile öğrencilerine hiçbir faydası olmayacağı acı bir gerçek olarak önümüzde dururken.

***

Nedir öyleyse yaşadığımız?
“Ben yaptım, ben yaptım” diye ortada dolaşan vekillerimiz ile, İzmir'de umutlarına bir kaşık acı bal çalınmış tam 16 bin 554 öğrenci, binlerce akademik ve idari personel ile, onların aileleri...
Tam Türkiye klasiği...