Bir şair öldüğünde ona bir kuş eşlik eder. Bir pınardan taşan kelimeleri heybesinde taşımaktan, incelikli yüreklerine her şeyi sığdırmaktan, yorgun düşen ruhları, ancak bir kuşun kanadında yükselebilir. Biriktirmekten, her şeyi kendilerine saklayarak yaşamaktan ve sonra onları damıtıp dizelere sığdırmaktan bitkin göçerler bu dünyadan.
Bir şair öldüğünde ona bir kuş eşlik eder. Biz, kuşun kanadına değil de düşen tüyüne bakarız. Renklerinin güzelliğine, intizamına, tenimize dokunduğunda bıraktığı duyguya… Düşen her tüy aslında, sözcüklerindeki hakikati, doğruluğu, ilahi adaleti, hafifliği, şifayı ama aynı zamanda aşkı anlatır. Şair aşk için yaratılır…
Bir şair öldüğünde ona bir kuş eşlik eder ve ondan bir tüy düşer. Şans demektir tüy… Şairin yaşamı boyunca yakalayamadığı duyguları temsil eder. Kıymetini ise en çok Kızılderililer, Şamanlar, İnkalar, Mayalar ve Hititliler bilmişler. Şefleri, bile başlarına o tüyleri dikmişler. Ölümsüzlüğü bile o tüylerle eş bilmişler.
Bir şair öldüğünde ona bir kuş eşlik eder ve ondan bir tüy düşer. Tüyü eline alan mürekkeple buluşturduğunda şairin hayatı o kişiye bulaşır. Kimi dize dize kimi cümle cümle akıtır yaşanmışlıklara bulaştırarak onca zaman birikenleri.
“Korka korka değil usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim”
Diyen şair Berin Taşan, daha söyleyeceği çok şey varken geçtiğimiz aylarda aramızdan ayrıldı.
“Biliyorsun ben aşk için geldim
Biliyorsun, ne dediysem çıktı
Sarıl, kır kemiklerimi yine kaynar.”
Diyen Berin Taşan aynı zamanda bir başsavcıydı. Biz bugünlerde adaleti konuşurken, nerede olduğunu soracak birilerini ararken o çok uzaklara gitti. Berin Taşan’a bir kuş eşlik etti. Kim bilir o kuşun tüyü kime denk geldi… Bir kez daha sevgiyle anıyoruz…