99. yılında mübadeleyi ve mübadilleri konuşurken, bize daha yüksek, derin geniş yürekler, algılar, bilgiler ve sözcükler gerekiyor. Çünkü vicdanımızın, duyarlığımızın, hayata ve insana bakışımızın özetini oluştururlar. Bu özetli boş hezeyanlarına, faşist koşullanmalara ve de konuyu anlamaktan aciz yobaz cehaletine sığmaz. Mübadeleyi anlamak, bir mübadilin ruhuna yaklaşmak ve yoldaş olmak için, insan olmaktan, insana saygı duymaktan başka bir erdeme ihtiyaç yoktur.

Olayları, olguları ve özneleri “tarihsellikleri” içinde konuşmak, irdelemek ve çıkarımlarda bulunmak zorundayız. Tarihle bir derdimiz varsa, bunu da lafı dolandırmadan, hatır ve hatıralara saygısızlık yapmadan ortaya koymamız gerekir. Örneğin kentin bugün yaşadığı sorunların gerekçesi mübadele ve mübadiller midir, yoksa biz aslında Kurtuluş Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Lozan’ı mahkûm etmek istiyoruz da, dilimiz mi varmıyor? Kolaylık olsun diye, kitabın ortasından bir sorudur yalnızca.

Sorana değil sordurana, yani kendimize bakalım. Her şeyi düşünebilir, konuşup yazabiliriz, kim karışır? Ama bunun da gerekleri, koşulları var. Örneğimizi, yukarıdaki sorudan hareketle verelim. Geçmişe dair bir mahkûmiyet yaratmaya çalışırken, bu kenti ve ülkeyi mahveden sorunları yaratan zihniyetlere, çarpık kapitalizme paçasını kaptıran makas değiştirmelere, kuruluş vizyonuna saldıran paragöz yobazlığa, tüm değerleri sıfırlamaya ve dönüştürmeye çalışanlarada iki satır laf edemiyorsak olmaz. Bunlara itiraz edenlerin yanında bir gün bile durmamışsak, hele ki adresimiz-etiketimiz doğrudan bu işlerin tam ortasındaysa, bu tip sorgulamalara da hazır olmalıyız.

Çınarlı’da Giritli Nimet Hanım Teyze’den Karataş’ta Rumelili Zeliha ve Nafia Bilgen kardeşlere, mübadele öyküleriyle büyümüş bir İzmirliyim. O öykülerde, “yerine” sayılarak, karşıda yaşayanlarla yer değiştirenlerin, iklimini, toprağını, aşını işini duvarda çocukluğunu, mezarda sevdiğini bırakıp gelenler vardır. Ne bu yakada unutturarak, ne de karşı yakada beş para etmez siyaset uğruna kaşıyarak, bu gerçeği silemezsiniz.

Bugün bir mübadile “göçmen” dediğinizde, gözlerinde burukluk dolaşır. Çünkü onlar göçmemiş, tarihin “bir daha asla” dememiz gereken sürecin çocukları olmanın kederini, güçlüklerini yaşamak zorunda kalmıştır.

İzmir, biraz da gidenlerin bıraktıklarıyla, gelenlerin taşıdıklarıyla kimliğini oluşturan bir kenttir. Hüznümüzde, coşkumuzda, keyfimizde, kederimizde, ağız tadımızda, yürek ağrımızda öylece ve saygınlıkla durmaktadırlar. İzmir’in kent kültürü, bu yüzden kimseye ve hiçbir yere benzemez. Belki kadrinin bilinmediği, birikiminin yeterince değerlendirilmediği için, kendini gizlemeyi yeğlemiştir.

Kayaköy'ün yanından geçip giderken bir göz değimi olsun "Bu insanlar nerede?" hüznün… Tilkilik'te bir kortejo yıkıntısı önünden geçerken "Bu insanlara ne oldu?" merakın… Selanik'te bir evde yarım kalmış yaşanmışlıklara dair "Bu insanlar nereye gitti?" kederin… O göbek atıp tabak kırdığınezgiye dair "Bu şarkının bedeli nedir?" sorun yoksa... Ve bu sorulara yanıt arama cesaretinden mahrumsan… Ne söylesek boş! Ötesi zaten senin için kolaydır.

“Gâvurların” bıraktıklarını define bulma açgözlülüğüyle deşebilir, fresklerinin gözlerini oyabilirsin. İnci gibi uzanan sokakları, mahalleleri mahvedebilir, güzelim evleri kafesleyip ölüme terk etmeyi “koruma” sanabilir, yanıp yıkılmaları için dua edebilirsin. Arabesk kapitalist dostlarının kent talanınazemin hazırlayabilir, “Rum Evi” pazarlayıp cebini doldurabilirsin. Ötesi işte bu kadar basit, kolay ve ucuzdur. Sen zaten bunları bizden iyi bilirsin.

Merak etme, karşı kıyıdakiler de senden aşağı kalmamışlardır. Halkları, kültürleri, inançları, dilleri birbirine düşman ederek ikbal sürenlerin korkunç koalisyonu, buralardan ve oralardan kayıkçı kavgaları koparmadan yaşayabilir mi? İş buraya gelmiş ve doğallaştırılmışsa, hiç olmazsa çeneni tut, şımarıklığını gemle ve haddini bil demenin de yararı yoktur.

Ben onları "Bir Düş Gibi", "Gitme, Aklım Sende Kalır", "Benden Selam Söyle Anadolu'ya", "Bir Kentin Gizli Tarihi" diyerek yazmaya sahnelemeye anmaya selamlamaya çalışan bir İzmirliyim. Bunca kelam, gidenleri ve gelenleri anlamak, hatır ve hatıraları korumak, bunun için tırnaklarıyla çalışanlara eklenmek içindir. Hiçbiri, bu memlekete rengini, sesini, emeğini düşüren bir mübadilin iç çekişini bile anlatamaz. İşte bunu iyi bilirim.