284 yazı, 284 hafta, 6 yıla yakın bir zaman… Kendimce “Haluk’un Defteri” adını koyduğum, ama gazetenin politikası gereği “köşe adsız” çıkan yazıların özeti, işte bu sayısal döküm. Elbette buna, okuyan, beğenen ya da beğenmeyen, yorum, eleştiri ya da katkılarıyla zenginleştiren okurların sayısı eklenmiş değil. Her hafta bir A4’ü dört beş satır aşan uzunlukta yazıp gönderdiğim yazıların değeri, niteliği, gerekliliği ya da gereksizliği ise bugün okurların, gelecekte tarihin değerlendirmesine emanettir.
Cumhuriyet Ege bürosunun hala içimi sızlatan kapatılması ve bölge ekinin sona erdirilmesi nedeniyle “Patika”lar bitmiş, sevgili dostum ve dönemin İGC Başkanı Atilla Sertel’in çağrısıyla, Gazete 9 Eylül’de yazmaya başlamıştım. Sonra nöbeti kadim arkadaşım Misket Dikmen ve ekibi devraldı, yazılarımın sürmesini istedi. Her pazartesi sizlerle buluşmanın coşkusu ve sorumluluğuyla, işte bu günlere geldik. Sanırım biri rahatsızlıktan, biri de çok uzaklarda olmanın koşulları nedeniyle iki kez yazı gönderemedim, hala hayıflanırım. Ama ne yapıyorsam, nereye gitmişsem, hayat gailesi nereden yakama yapışırsa yapışsın, bana duyulan güveni ve yüklendiğim “meseleyi” unutmadan köşemi boş bırakmadım. Yurt içinde ve dışında kaldığım her otelde, konuk olduğum her evde, çağrıldığım her yerde ilk sorum “İnternet var mı?”, bavuluma koyduğum ilk eşya da dizüstü bilgisayarım oldu. Tıpkı birlikte çalıştığım ve her biri gerçek birer değer olan köşeci yoldaşlarım gibi, bunun maddi karşılığını asla düşünmedim ve talep etmedim. Bu gazetede yazmanın onuru, en güzel ve paha biçilemez telifti.
Yerel Seçimlerin sonuçlandığı ve kim bilir nelerin yaşanıp konuşulduğu bugün, bu yazı ne kadar dikkat çeker ve okunur bilemem. Ama dedim ya, bu yazı da tarihe emanettir.
284 haftadır, bu köşede yalnızca samimiyet, iyi niyet, inandığı değerleri savunmak, ustalarının çizgisinden yürümek ve kimselerle tartışılamaz yurtseverlik duruşuyla yazma kaygısı vardı. Bir gün kızlarım, “O günlerde sen ne yaptın, ne söyledin, ne yazdın?” diye sorarlarsa, utanmadan, yerinmeden gözlerine bakabilmenin ve kanıtlardan biri olarak da bu yazıları gösterebilmenin yükümlülüğü vardı. Elbette ben bu gazeteye, eğitimim, çalışmalarım ve deneyimlerim nedeniyle “kültür ve sanat yazıları” için çağrılmıştım. Kimi sevgili dostlar, benim güncel ve evrensel sorunları, siyasal ve toplumsal gelişmeleri, kişi ve olayların yol açtığı durumları konu edinmemi anlamamış olabilir. Lakin ben sanatı, hayata estetik ve düşünsel açıdan müdahale; kültürü de toplumsal bir sorun ve sorunsal olarak gören bir dünya görüşüne sahiptim. Dışarda kar yağarken, sanatı şömineli salonların süsü ve sokağı ihmal ederek yaşanacak bir bahar olarak göremezdim. Sanatı, kültürü ve her alanıyla hayatı, bir ülkenin geri düşürülmesi ve dönüştürülmesi adına yorumlayan ve dayatan bir dünya görüşü elinden geleni yaparken, biz çiçekten böcekten bahsedemez, gündelik işlerle ve sen ben bizim oğlan avuntularıyla zaman tüketemezdik. Biçim ve biçemimin daha iyi anlaşılması için, şunu söylemeliyim: “Haluk’un Defteri” yazıları, yazdığım ve yönettiğim oyunlarda, şiirlerde, bildiri ya da konferanslarımda, işimde gücümde ne diyorsam ve yapıyorsam, onların çizgisinde yazılmıştır. Sanat hayat kadar gerçek, hayat sanat kadar insani olmalı, kanayan bir yarayı öpüp, “daha güzeli ve iyisi mümkün” şiarını başucuna asmalı ve estetik yetkinliğiyle bunu kanıtlamalıdır. Gerisi laf-ü güzaf ve kandırmacadır. İşte 284 haftalık çabanın özeti budur. Başaramamışsam, vah bana!
Hayattır ne olacağı bilinmez. Büyük olasılıkla, bu kente ve ülkeye hizmet etmek için sürdürdüğüm yürüyüş, 1 Nisan’da yeni bir boyut ve güzergâh kazanacak. Bu nedenle, düzenli olarak yazmam güçleşecek. Gereğini yapamıyorsan, tıpkı makam ve mevkiler gibi, köşeler de daha iyisini ve sağlıklısını yapacaklara bırakılmalı. Bu bir veda değil, size ve gazeteme saygıdır. Her fırsatta bu gazetenin sayfalarında buluşacağız. Hepinize, bu gazetenin her emekçisine yürekten teşekkür ederim. Özgürlük ve bağımsızlığın ne olduğunu, bunca kirlilik içinde koruduğun ve yazarına yaşattığın için, sen de çok yaşa Gazete 9 Eylül!