Akşehirli Mehmet,
Antalyalı Ömer oğlu Hakkı
Nevşehirli Seyit Mehmet ve Ahmet'in Halkalı yakınında şehit edildikleri o anlar hep hatırımızda.
İzmir'in dağlarında çiçeklerin açıldığı günde, şehit düştükleri bu topraklarda verilen bağımsızlık mücadelesinde, destan yazanların yılmaz cesaretleri, efsane direnişleri olmasaydı, bugün ne yapabilirdik ki.

26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz'dan, 9 Eylül'e uzanan o şahlanış, Mustafa Kemal Paşa'nın, 30 Ağustos'taki ordulara verdiği o muhteşem emir, unutulabilir mi?
''Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri.''
Adım adım zafere koşanlar, bu müthiş öngörüye itaat etmeseler, İzmir'deki Hükümet Konağı'na ay yıldızlı bayrağımız çekilebilir miydi?
9 Eylül sabahında yaşananlar, yazılan kurtuluş destanının ilk dakikalarıdır kuşkusuz.
Saatler sabahın 10'unu gösterdiğinde, Yüzbaşı Şerafettin Bey komutasındaki 4. Alay'ın 8 eri, Punta'daki bir fabrika penceresinden açılan ateş sonucu, şehit olmuştu.
Orada defnedilen Akşehirli Mehmet, Antalyalı Hakkı, Nevşehirli Mehmet ve Ahmet'di.
Durmak olmazdı.
Definden sonra da, Halkalı'dan Konak'a ulaşmayı başarmışlardı zaten.
Bu arada, göğsüne isabet eden mermiye rağmen.. Hükümet Konağı'na ay yıldızlı şanlı bayrağımızı asmıştı Şerafettin Bey.
Keşke bugüne kalsaydı hemen yanındaki Sarıkışla da.
Saatler tam 10.30'u gösteriyordu.
Koşarak çıkmışlardı Hükümet Konağı'nın merdivenlerini. Aceleleri vardı. Görev kutsaldı.
Gururla, kıvançla bayrağı direğe çekip, İzmir'in kurtuluşunu ilan ediyorlardı cihana.
Eş zamanlı Sarıkışla'ya, Kadifekale'ye de al bayrağımız asılmıştı bile.
İzmir'e giriş, tam bir disiplin içinde gerçekleşmişti.
Saatler 10.30 olduğunda, kurtulan sadece İZMİR değil, tüm VATAN'dı aslında.
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün güveninin tam olduğu ordusunun büyük başarısıydı bu.
Bir ülkenin kurtuluş destanı, şahlanışıydı..
Düğündü.
Dağlarda çiçeklerin açmasıydı..
Altın güneşin, sırmalar saçmasıydı.
Bozulmuş düşmanların, Yunanın denize dökülmesiydi. Arkasına bakmadan kaçmasıydı.
3 yıl, 3 ay, 24 gün süren karanlığın aydınlığa, esaretten özgürlüğe, bağımsızlığa ulaşmasıydı.
Belkahve'den, ordusunun başarısını bir incir ağacının altında gururla izlerken, mavi gözlerindeki ışıltılar çakmak çakmak, Kadifekale'de dalgalanan bayrağa gururla bakan Mustafa Kemal Paşa, şöyle demişti yanındakilere:
''Bu güzel şehre bir şey olsaydı, çok üzülürdüm.''
Kolay değildi kazanılan zafer.
Afyon'dan İzmir'e dek adım adım gelinirken, üzüm çuvalları üzerinde geçirilen uykusuz geceler boyu, hep bu anları düşlemişti.
Zaferle taçlandığında dediği gibi, Mustafa Kemal Paşa, başarıyı milletine maletmişti;
''Başarı sizindir.''
Yıllar yıllar sonra, bazen çok görülüp
“YAŞA MUSTAFA KEMAL PAŞA YAŞA
ADIN YAZILACAK MÜCEVHER TAŞA”

mısraları yasaklansa da, nafıledir o çabalar.
İzmir destanı, kurtuluşun ilk adımıdır. Mustafa Kemal Atatürk, tek kurtarıcımızdır. İzmir'in dağlarında çiçekler sonsuza kadar açmaya devam edecektir.
Güzel şehir, sonsuza dek böyle kalacaktır.
Bu böyle biline.