25 Temmuz 1922 gecesi idi.
Batı Cephesi karargahı Akşehir’de Mustafa Kemal, Fevzi, İsmet paşalar başta olmak üzere tüm komutanlar buluştu. Paşalar neleri varsa haritaların üzerine koydular.
Ufak kırmızı bayrakçıklarla, ufak mavi bayrakçıkları vuruşturdular. Ve taarruzu yaşadılar, o gece, oracıkta.
Paşalar, dört yönlü kapanı kurdular:
Kuzeyde Kocaeli savaşçıları, Marmara’yı kapatacak.
Merkezde 2.Ordu, Afyon-Eskişehir’i kesecek.
Güneldeki 1.Ordu Güney cephesini yaracak.
Süvariler dağları aşarak kuşatmayı tamamlayacaktı.
Böylece 15 Ağustos’a kadar durdu tarih...
Sonra karıncalar gibi binlerce nefer, gündüzleri ormanlarda çalı altında ya da köylerde saklanarak, geceleri ise kilometrelerce yürüyerek vadiden vadiye, kuytudan kuytuya, dağdan dağa, birlerce savaşçı karıncalar gibi ilerlediler.
24 Ağustos’a kadar geldiler, geldiler ve yerlerini aldılar karıncalar gibi.
TINAZTEPE DESTANI
26 Ağustos
Saat 5.30’da gürledi toplar...
Patlayınca tomurcuklar, mermiler yaktı kavurdu tepeleri… İnledi düşman cephesi, gökyüzü tufan oldu, yeryüzü volkan. Sustu emperyalist Batı, kaskatı oldu.
Topçu ateşi kaydırılınca mavi hattın gerisine, pırıl pırıl süngüler zincirlerini kırmış doğrularak, orman olmuş yanyana yürekler akmaya başladılar bağımsızlığı haykırarak...
Yürüdü süngüler tepeden tepeye. Altı ayda değil, altı saatte. Önce Teğmen Şevket girdi siperlere, tel örgüleri parmaklarıyla keserek. Belentepe alındı. Sonra Tınaztepe. Kaymakam Fehmi ve Teğmen Ahmet Cemil sürdüler alınlarına Tınaztepe şehitlerinin kanını.
Akşam yaklaşınca tepeler ve dereler şehitlerle doldu. Bağımsızlık için savaşan Mehmetçik’i durdurmak zordur. Çekiltepe hariç tüm tepeler Türk’ün oldu.
ÇEKİLTEPE DESTANI
27 Ağustos…
Telefon çaldı. Başkumandan, 57. Tümen Kumandanı Binbaşı Reşat Bey’e emretti; yarım saat içinde “Çekiltepe alındı” yanıtı verilsin diye.
Tepenin yamacı alev alev yandı. Saldırdı 57'nci Tümen, elinde kılıncı ve kırbacı olduğu halde. Çok vurulan oldu, çok düşen. Sıra sıra şehitlerin üzerinden atlayarak adım adım tepeye yaklaştı bir avuç savaşçı.
Tepe, “Çekilin... Çekilin...” diye gürlüyordu. Ateş kusuyordu. Çekiltepe düşmüyordu.
Yarım saatin dolmasına az kala telefon çaldı acı acı. İşte o an patladı Binbaşı Reşat Bey’in tabancası…
Çadıra rüzgar gibi giren yaverin “Tepe düştü binbaşım” sözü boğazında düğümlendi kaldı. Reşat Bey, tepeyi zamanında alamadığı için intihar etmişti. İşte o an, zaman niye durmamıştı?
Başkumandanın gözünden bir damla yaş, uzandı gitti Binbaşı Reşat bey’in kanına karıştı. Utancından susan saatin tekrar sallanmaya başladı başı önüne eğik sarkacı.
Çekiltepe düşmüştü. Karşı cephe boydan boya yarıldı. Düşman tümen tümen Afyon-Sincanlı ovasına dökülmeye başladı.
ADATEPE DESTANI
27 Ağustos…
Düşman artık çekiliyordu… Tutunmak için bitmişti artık yerler ve zamanlar. Batı’da Dumlupınar’ı kapatıyordu güneydeki Türkler. Merkezden sıyrılamıyordu hemen dibinde Türkler. Kuşatıyordu çevresini süvari Türkler.
Düşmanın batı ile ilgisi kesilmişti. O emperyalist Batı artık ona erişemezdi. Ne haberleşme, ne demiryolu vardı. Artık yalnız ve yalnızca mazlum ve yalnız bir ulusun nefesi vardı enselerinde.
Mehmet oğlu Teğmen Şevket, savaştığı tepenin doruklarına baktı, konuştu çavuşuna; “26 Ağustos’ta düşman siperlerine ilk olarak nasıl girdiysek, Adatepe denilen bu yurt parçasını da yine ilk olarak biz alacağız çavuşum” dedi.
Bölüğünün en önünde tırmandı. Mermi yağmuru ve misket çamuru içinde ulusunun tüm onuru omuzlarının üzerinde tepenin doruklarına ulaştı dövüşe dövüşe.
Sonra bölük sancağını istedi. Verdiler. Tüm sancağı dikerken madalyasını aldı halkından. Alnının tam ortasından suzüldü bir kırmızı derecik. Şehit oldu orada Şevket teğmencik.
Bölük çavuşu önce sancağı Adatepe’ye, sonra da gözlerini teğmenine dikti. Yumuldu üstüne dövündü. Öptü sıcacık. Bu tepe teğmenindi. Oracığa gömdü onu usulcacık.
TEPELER DESTANI
28 Ağustos…
4. Kolordu’nun 8. Tümeni, saat 5.30’da Afyon’u kurtardı. 1. Ordu birlikleri mevzileri yararak kuzey batıya aktılar. 2. Ordu cepheyi parçaladı geçti. Fahrettin Altay Paşa komutasında 5. Süvari Kolordusu boyunduruğu çekti. Çemberin iki ucu şekillenir gibi oldu.
Artık tüm tepeler bizimdi. Tepeler dolusu tepeler… Hepsi bizimdi. Hepsi bayrak bayrak çiçek açmış gibi sevinçten ağlıyorlardı.
Kekik ve amber kokan tepeler, barut ve kanla dolu giysilerinden soyundular. Ve şehitleri kucakladılar öptüler, içlerine gömdüler. Tepelerin doruklarında alsancaklar dalgalanıyordu. Tıpkı Mustafa Kemal’in haritasında olduğu gibi...
Kanımızca “ezilenlerin”, ezenleri bir gün ezeceği o tepelerde belli olmuştu.
Tarih, 26 Ağustos’u “ezilenlerin zaferi” olarak yazdı.
TÜRK BASINI’NDA İLK KEZ YAYINLANIYOR
26 Ağustos öncesi Kocaeli Grubunu teftiş
Büyük Taarruz’a hazırlanan Gazi Mustafa Kemal, ordunun büyük vurucu kuvvetlerini Afyon bölgesine toplarken Kocaeli Grubu’nu da teftiş etmişti. İlk kez yayınladığımız bu fotoğrafta Kocaeli Grup Komutanı ve Sakarya Savaşı kahramanlarından Eyüplü Halit Bey yanında, arkada ise iki yaveri Muzaffer Bey ve Cevat Abbas görülüyor. Bu teftişin değişik görüntüleri yayınlandı, ama bu poz ilk kez yayınlanıyor. (Yaşar Aksoy Arşivi)
Büyük Taarruz Kahramanları
Duvar afişinde Büyük Taarruz kahramanları görülüyor. Ön planda Mustafa Kemal, Fevzi Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Sakallı Nurettin Paşa, İsmet Paşa, Rauf Orbay, Kazım Özalp, Fahrettin Altay Paşa. İlanın tepesinde, “Halaskaran İslam (İslam Kurtarıcıları), kızın elinin altında ise (Misakı Milli) yazılı. (Yaşar Aksoy Arşivi)
26 Ağustos’ta Türk topçuları
Atatürk diyor ki:
“Arkadaşlar! Topçularımız bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve günün ağarmasıyla beraber bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman, ateşe başladılar. Tam bir takdir ve saygıyla bunu anmak isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu ustalık ve anlayış, bütün dünya topçuları için örnek olacak nitelikte idi. Askerlik hayatımda bu kadar eksiksiz bir topçu ve bu kadar eksiksiz yönetilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm.
Topçularımız, saat 4.30’da atışa başladılar; bilirsiniz ki, topçulukta evvelâ ateş düzenlemek için, atış yapılır. Yarım saat içinde bütün bu cephe üstünde atış düzenlenmiş ve saat beşte, yani yarım saat sonra, bu saydığım hedefler üzerine şiddetle etki atışına başlanmıştır. Bu mevziler, çok ve çok sağlamdı.
Bu mevzilerin savunma ile ilgili değerini en son inceleyen bir İngiliz Kurmayı’nın verdiği raporda, 'Eğer Türkler, bu mevzileri dört, beş ayda işgal ederlerse, bir günde düşürdüklerini iddia edebilirler' deniliyordu. Fakat Türklere, bu mevzileri ele geçirmek için üç dört ay değil, bir gün de değil, yalnız bir saat yetmişti''.
Kaynak:
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 244-245