Çanakkale, her ne kadar  Bakır çağından Trova'ya, Lidyalılardan Perslere kadar insanlığın kadim yerleşim merkezlerinden birisi olsa da, Bizler için  bir Türk Yurdunu müjdeleyen destanın tılsımlı ismidir.Esasında Dardanelles ya da Kale-i Sultaniye olan şehrin adı, yörede gelişen çömlek ve seramik atölyelerinin ünlemesi ve 16 ve 17 yüzyılda burayı ziyaret eden seyyahların bu malzemeleri, dönemin Avrupasının en meşhuru olan  Hollanda Delft seramikleri ile kıyaslamalarının ardından 'çanakkale' diye anılmaya başlanmıştır.
Bilindiği gibi bu hafta içinde 14 Mart Tıp Bayramı'nı da yaşadık... Çanakkale Savaşlarında, doktorlarımız,  500 bin yaralı ve şehidin olduğu bir  savaş tıbbı ile mücadele etmediler, aynı zamanda askerler arasında yaygın gözlenen  sıtma, tifüs, iskorbüt, dizanteri ve kolera gibi hastalıkları da tedavi etme gayretinde idiler....  
Çanakkale Savaşları'nın başladığı konjuktüre bir göz attığımızda , şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, yirminci yüzyılın dünya ekonomisi ve sosyal dinamikleri yeniden yapılanma sancısı içindedir. Sömürgecilik ve Milliyetçilik akımlarının başat senaryosunda, ekonomik rekabetin travmatik örgüsü tüm Avrupa'yı bir ateşe doğru sürüklemektedir. Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişmeler her geçen gün tırmanırken, 28 Haziran 1914'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Arşidük Ferdinand'ın Saraybosna'da bir Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından öldürülmesi Dünya Savaşı'nı başlatan gelişmelere yol açar.

Dönemin Osmanlısı da savaşlar, toprak kayıpları, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar içerisinde krizden krize sürüklenmektedir. İktidar üçlüsü Enver, Talat ve Cemal Paşaların ,devletin bekasına yönelik ham hayalleri, onları  Almanlarla 2 Ağustos 1914 tarihinde gizli bir ittifak anlaşması yapmaya iter, ardından da  Karadeniz'e açılmasına izin verilen Goeben ve Breslau zırhlılarının Rus limanlarını bombalaması  sonrası ülke bir oldu bitti ile birinci dünya savaşına girer. Rusya'nın 1 Kasım 1914'de Kafkasya sınırımızı geçmesi sonrasında gelişen olaylar da hepimizin malumu, Osmanlı bir çok cephede çarpışmaya sürüklenir!
Dönemin hakim imparatorluklarının boğazlar ve İstanbul üzerindeki tarihi emelleri, açık ve gizli tarihsel çalışmaları bu yazının kapsamını aşar.
Ne de olsa, okuyucularımız, Rusya'nın yüzyıllık boğazlar üzerinden ılık denizlere açılma; Almanya'nın "Drank Nach Osten dedikleri Doğu'ya yayılma;
İngiltere'nin, "deniz aşırı ülkeler hakimiyeti" teorileri ile Fransızların Napolyon şahsiyetinde simgelenen 'dünya egemenliği' düşüncelerinin odağının hep İstanbul ve Çanakkale boğazları olduğunu hatırlayacaklardır.
Bu bağlamda, İngiliz ve Fransızların, Ruslardan önce İstanbul'a ulaşabilme düşünceleri Çanakkale Savaşı'nın da başlıca etkenidir.
Nihayetinde, 18 Mart 1915 tarihinde, o zamanın koşullarında dünyanın en güçlü deniz savaş gemisi filosuna sahip İngiltere ve Fransa, Çanakkale Savaşları'nın ilk gününde yedi savaş gemisini Boğaz'ın derin sularına bırakıp kara savaşlarında da yenilgiyi tadarak bir yıl sonra geri çekileceklerdir. Çanakkale'de boğaza gömülen, üstünde güneş batmayan İngiltere'nin prestiji, dünyadaki Britanya İmparatorluğu algısını değiştirmiş, Hindistan dahil tüm İngiliz sömürgelerinde bağımsızlık rüzgarlarını kasırgaya döndürmüş, dünya siyasi haritasını radikal bir şekilde değiştirmiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda'da oluşan Anzak ruhu buna en iyi örnektir.

Birinci Dünya Savaşı'nda, İngiltere ve Fransa'nın, bir yıl boyunca bir milyona yakın askeri Gelibolu Yarımadası'nda tutmak zorunda kalmaları ve bu kuvvetlerin de en az yarısını kaybetmiş bulunmaları Birinci Dünya Savaşının diğer cephelerine desteklerini bloke etmiş, savaşın genel gidişatını radikal bir şekilde etkilenmiştir. İngiliz ve Fransızlar'ın, Almanya'nın güneyinden kuşatılma stratejisini boşa çıkarmak için Mehmetçiklerimiz Conkbayırı'ndan Arıburnu'na Çanakkale Boğazı'na şehit kanlarını dökerken, hasta adam olarak nitelenen Türk İmparatorluğu'nun askeri gücünün bitmediği, yurdu için her türlü güçlüğün üstesinden gelineceğini cihana göstermiştir. Tüm bu global sonuçları bir tarafa bıraktığımızda, bu muharebeler ulusal geçmişimizde bir destan yaratırken, Atatürk'ün de askeri bir deha olarak dünya tarihine not edilmesini sağlamıştır.
 Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Kurtuluş Savaşı'mız, Çanakkale Destanı'ndan ilham almış, orada oluşan ve tazelenen vatan ruhu eşsiz liderinin önderliğinde adeta küllerinden yeniden doğan ve sonsuza kadar daim kalacak Türk Ulusuna ve Devletine giden yolu açmıştı