8 yaşındaki Eylül ile 4 yaşındaki Leyla... Dünya güzeli iki küçük kız çocuğu.
Eylül öldürülmeden önce tecavüze uğradı; 8-10 gün aç bırakılan Leyla, sonunda açlıktan can verdi.
Onların vahşice öldürülmesi; toplumda infial yarattı; hepimiz dehşete düştük.
Oysaki Eylül ve Leyla koruyamadığımız ne ilk çocuklar; ne de son olacaklar...
Çocuklar, bebekler, savunmasız ve masum olanlar en hassas noktamız. Doğal olarak en büyük tepkiyi onların kılına zarar gelince veriyoruz.
Günlerdir eylemler, protestolar yapılıyor... Kimi “idam” istiyor. Kimi “kimyasal hadım” diyor. Maalesef çözümden anladığımız; çocuklarımız öldükten sonra, onların katillerini cezalandırmak... Kimse de çıkıp, “bu tip olayları, gerçekleşmeden nasıl engelleriz” demiyor; buna kafa yormuyor.
Halen birçok ülkede idam var. İdam çocuk cinayetlerini ve tecavüzlerini azaltmış mı? Ya da kimyasal hadım, çare olmuş mu? diye sorarsanız, cevabı HAYIR. Tam tersine; tecavüz ve cinayette idam cezası olan ülkeler başı çekiyor!
Bazı insanların içindeki bu “saf kötülüğü” engellemek için biraz derine inmek, farklı yönleriyle olayları incelemek lazım. Birkaç istatistiğe bakalım:
Türkiye'de kayıp çocuk vakaları 8 yılda 100 bini aştı. TÜİK verilerine göre, sadece 2008-2016 yılları arasında 16 ülkenin nüfusundan fazla çocuk kayboldu.
Adalet Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda 3 kat arttı.
Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sırada.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, 2017'de 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Son 10 yılda ise 2 bin 337 kadın şiddet görerek hayatını kaybetti.
Hayvan Hakları İzleme Komitesi'nin (HAKİM), raporunda, 2016 yılında en az 1 milyar 156 milyon 407 bin 473 yaşam hakkı gaspı vakası yaşandığı belirtildi. Yine verilere göre; hayvanlara karşı en az 2 milyon 979 bin 758 cinsel şiddet vakası yaşandı. İşin en kan dondurucu yanı ise; hayvan istismarının üzerinin örtülmeye çalışılması. Yani bu sayı; buzdağının sadece görülen yüzü.
***
Çocuk, kadın, hayvan.... Toplumun daha savunmasız, daha dezavantajlı kesimi... Öldürülüyor, tecavüze uğruyor, taciz ediliyorlar. Bu üç grubun istatistikleri hep birbirine paralel artıyor.
Yıllardır avazımız çıktığı, ciğerimiz yettiği kadar bağırıyoruz: Hayvanlara karşı işlenen suçları kabahat olmaktan çıkarın. TCK'ya alın. Hayvana tecavüz edeni, öldüreni affetmeyin. Sicillerine yansımayan, idari para cezası ile işledikleri bu iğrenç suçun üzerini örtmeyin.
Neden diyoruz bunu?
Çünkü hayvanlar; özellikle de sahipsiz hayvanlar toplumun “en dezavantajlı” canlıları. Onlar ölse, kimsenin umurunda olmuyor. Tecavüze uğrasalar; ceza verilmiyor. İşkence görseler, kimse araştırıp suçluyu bulmaya çalışmıyor. Topluca zehirlenerek öldürülüyorlar; yetkililerin kılı kıpırdamıyor.
Ve caniler, sapıklar, katiller, ilk denemelerini hayvanlar üzerine yapıp, bundan ceza almadan yırtıyor. Aradan zaman geçip, bu kişiler deneyim ve güven kazandıklarında sıra insana geliyor. İnsana gelince de; çocuklarımıza, kadınlarımıza göz dikiyorlar. O zaman “ah vah” diyoruz.... ama ne çare. Eylül ve Leyla gittikten sonra ah'ın da vah'ın da anlamı kalmıyor.
Mesela Eylül'ü öldüren zanlının geçtiğimiz yıl iki sokak köpeğine tecavüz edip, telle boğarak öldürdüğü söyleniyor.... Şaşırmamak lazım. Bilimsel araştırmalar, katillerin ilk önce hayvanları öldürerek işe başladığını söylüyor zaten.
O yüzden idamdı, kimyasal hadımdı diye tartışacağımıza, bu olayları daha yaşanmadan engellemek mümkün müdür, ona bakmalı. Bunu yapamazsak, daha çok acılar yaşayacağız.