Dizi yazımızın geçen bölümünde, Güzel İzmir’in vefa borcu olduğunu düşündüğümüz İzmirli Şair, Gazeteci, Avukat Tevfik Nevzad’ın trajik hayatını aktarmıştık. Yazıda Nevzad’ın en yakın dostlarından biri olan Şair Eşref’i de anmıştık
İzmir’in en önemli bulvarı Şair Eşref’in adını alır, o bulvarın üzerinde Eşref’in bir büstü de vardır. İzmir için değer taşıyan, bir dönemin hatıralarında etkin ve geniş yeri olan Şair Eşref’in fırtınalı hayatını ve eserlerini kısaca birlikte inceleyelim. Şair Eşref ile ilgili edebiyata gönül vermiş, gazeteci yazar değerli Ahmet Hilmi Yücebaş (1915-1996) ve yine araştırmacı, gazeteci, yazar değerli Alpay Kabacalı (1942-2014), günümüzden Prof. Dr. Değerli Ömer Faruk Huyugüzel başta olmak üzere, çok sayıda araştırmacının kitapları ve makaleleri var. Önce değerli Ömer Faruk Huyugüzel’in yazdıkları üzerinden Şair Eşref’in hayatını kısaca özetleyelim:
Şair Eşref Manisa’nın Kırkağaç ilçesi Gelenbe kasabasında doğmuştur. Babası Hâfız Mustafa Efendi nüktedan ve hoşsohbet bir din bilginiydi. Annesi Ârife Hanım’ın hâfız ve şair olduğu rivayet edilir. Dönemi için çok kültürlü bir aileden gelen Eşref’in çok düzenli bir tahsili yoktur. İlk eğitimini Gelenbe’den alır. Sonra Manisa’da Hatuniye Medresesi’nde Arapça, Farsça okumuş ve hıfza çalışmıştır. (Hıfza: Kuran’ı baştan aşağıya ezberlemeye çalışmak) Matematik ve tarih dersleri almıştır. Ömer Faruk Huyugüzel’in anlatımıyla; “herhangi bir okula gitmeyerek gençliğini zeybeklikle ve serâzat bir şekilde geçirmiştir.” (Serâzat: başıboş, özgür.) Sonrasında Manisa Sancağı tahrirat kalemine mülâzım (teğmen) olarak devam etmeye başlamıştır. Turgutlu’da tahrirat kâtipliği, Akçahisar ve Alaşehir’de mal müdürlüğü yapmıştır. Huyugüzel’in ve Alpay Kabacalı’nın verdiği bilgiye göre, Şair Eşref 1878’de İstanbul’da bir imtihana girerek üçüncü sınıf kaymakamlık ehliyetnamesi almış, Haziran 1879’dan Aralık 1902’ye kadar Fatsa, Çapakçur, Hizan, Ünye, Tirebolu, Akçadağ, Garzan, Garbîkaraağaç, Buldan, Kula, Kırkağaç ve Gördes kazalarında kaymakam olarak çalışmıştır.
MEMURİYETİ PARLAK GEÇMEZ
Eşref içkiyi çok sevmektedir. Göze batan bu özelliği ve ağır hicivleri sebebiyle memuriyet hayatı çok parlak geçmez. Eşref, rahatsızlık yaratan hicivleri ve Jön Türkler’le yakınlığı nedeniyle jurnal sonucu Jön Türkler’den İzmirli Tevfik Nevzad ve Hâfız İsmâil ile birlikte İzmir’de tutuklanarak İstanbul’a gönderilir (1902). Ömer Huyugüzel’in anlatımına göre; “Muhakeme neticesinde Prens Sabahaddin’in babası Damad Mahmud Celâleddin Paşa’nın Avrupa’ya kaçmadan önce gönderdiği mektupları ve bazı devlet adamlarına yazdığı hicviyeler yüzünden bir yıl hapse mahkûm edilir.”
Şair Eşref cezasını tamamlayarak yeniden döndüğü İzmir’de yalnızlaşınca, tekrar bir jurnalle hapsedilme ihtimali karşısında, Ağustos 1903’te Mısır’a kaçarak Meşrutiyet’in ilânına kadar orada saklanmak zorunda kalır. Mısır ile birlikte Fransa, İsviçre ve Kıbrıs’ta kaldığı bu dönem, Eşref’in edebî hayatının en verimli, etkin yılları olur. Sultan Abdülhamid ve istibdat aleyhinde şiddetli bir mücadeleye girdiği Mısır’da, 1904-1908 yılları arasında altı kitabı yayımlanır. Ayrıca bazı arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı Curcuna ve Zuhûrî gibi mizah gazetelerinde şiirleri yayımlanır. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra büyük ümitlerle yurda döner, önce Turgutlu kaymakamlığına, ardından Adana vali muavinliğine tayin edilir. Vali muavinliklerinin kaldırılması üzerine açıkta kalır. Böylece Ağustos 1909’da emekliye sevkedilir. Son yıllarını geçirdiği Kırkağaç’ta sessizliğe çekilir. Vereme yakalanır, 22 Mayıs
1912’de Kırkağaç’ta hayata veda eder. Şair Eşref’in bilinen ilk şiiri İzmir gazetesinde çıkan bir kıtasıdır, ölümüne kadar İzmir, Âhenk, Yeni Gazete, Hizmet gibi gazetelerde ve Şu‘le-i Edeb, Muktebes, Edep Yâhû, Eşref (Musavver Eşref) dergilerinde gazel, kıta, tarih ve diğer şiirleri yayımlanmıştır. Şairin eserlerinin neredeyse büyük çoğunluğu hiciv alanındadır.
ŞİİRİ ESKİYE BAĞLIDIR
Değerli Ömer Faruk Huyugüzel hocamız Eşref’i şöyle değerlendirir: “Şair Eşref, eski Türk edebiyatında Nef‘î ve Sürûrî gibi şairlerin şahsında şöhret bulan hiciv tarzının XIX. yüzyılda yetiştirdiği en önemli temsilcilerinden biridir. Yer yer dinî motifler taşımasına rağmen gazellerinde bile hicve yönelmekten kendini alamayan Eşref dönemin meseleleriyle yakından ilgilidir. Devletin işleyişi ve toplumdaki aksaklıklardan çok defa Sultan Abdülhamid’i ve çevresini sorumlu tutar, eserlerinde onları hakarete ve müstehcenliğe varan bir dille eleştirir. Devlet ve toplum hayatında görülen zulüm, suistimal, rüşvet, iltimas, cehalet ve miskinlik gibi bozukluklara vatan, millet, meşrutiyet, hürriyet, adalet ve liyakat gibi fikirlerle karşı koymaya çalışır. Muhteva açısından yeni olan şiiri şekil ve üslûp bakımından büyük ölçüde eskiye bağlıdır ve bu açıdan Nâmık Kemal ile Ziyâ Paşa’nın şiirleriyle aynı çizgidedir.”
Yaşarken tanıma onuruna ulaştığım, gazeteci, yazar, kıymetli Alpay Kabacalı ağabeyimiz de yıllar önce kaleme aldığı ‘Şair Eşref’ adlı kitabında, Eşref üzerine şunları yazar: “Şair Eşref, özgün bir yergi yolunun ilk ve son yolcusu olması yönünden, değerli bir yergi şairi sayılmaktadır. O, keskin yergilerinde kendisinden önceki şairlerin hiçbirinde rastlanmayan söyleyiş ve anlatım etkinliğine ulaşmayı başarmıştır.” (Yergi: bir kimseyi, bir düşünceyi, bir göreneği, bir nesneyi vb. yermek için yazılmış ya da söylenmiş, onların gülünç, kötü, eksik yönlerini alaylı bir dille anlatan yazı, şiir ya da söz, anlamında.)
KAMİL PAŞA VE ŞAİR EŞREF
Şair Eşref’in İzmir ile ilişkisi özeldir. Hayatı boyunca İzmir’e yakın ilçeler dahil tam 14 noktada kaymakamlık yapan Şair Eşref, İzmir’i çok sevmektedir. İstibdat Kaymakamlıkları sırasında sık sık farklı bahaneler uydurarak İzmir’e gelir. Eşref’in iğnelemelerinden dönem dönem nasibini alsa da şairi çok seven İzmir Valisi Kamil Paşa, İzmir’e geliş tablosunu abartınca ona yasak getirmek zorunda kalır. Bu arada hem Ömer Faruk Huyugüzel’in incelemelerinden, hem Alpay Kabacalı’nın araştırmalarından, Kamil Paşa’nın Eşref ve arkadaşlarını korumak için her türlü çabayı gösterdiğini öğreniriz.
Aslında Kıbrıslı olarak anılan Kamil Paşa, zamanında İkinci Abdülhamid’in güvenini kazanmış, iki kez sadrazamlık yapmış bir isimdir. Ama ‘Meşrutiyetin yeniden ilanını’ önerdiği için azledilmiş ve İzmir Valiliği’ne atanmıştır. Alpay Kabacalı, Şair Eşref kitabında, ironik bir şekilde bu durumu şöyle değerlendirir: “Abdülhamid garip bir adamdır: Kendi görüşlerine karşı çıkan devlet büyüklerini ‘hem arı gibi sokar, hem de ağızlarına bir parmak bal çalar.’ Kamil Paşa’yı İzmir’de görkemli bir törenle karşılatır...”
(Elbette İzmir’e 1894 yılında gelen Kamil Paşa’nın resmi görevi Aydın Valiliği’dir. O dönemde valiler, birkaç ili içine alan sancakları yönetirler. İzmir, Aydın Sancağı’na bağlıdır.)
Kâmil Paşa ünlü şairin Kırkağaç kaymakamı olmasında da etkin olmuştur. Ama buna rağmen Eşref de sevdiği Kâmil paşayı da sık sık dalgaya almaktan hiç kaçınmaz.
Örneğin günümüze ulaşan bir anlatı şöyledir: Kâmil Paşa Şair Eşref’i eşek üzerinde görür.
Eşref’e latife olsun diye şöyle seslenir: “Aman Eşref, eşek yaşlı değil mi? Sakın düşmeyesin” der. Eşref de Paşa’ya cevap verir: “Merak buyurmayın Paşam, eşek çok kâmildir.”
Kâmil hem olgun, hem de bilge anlamına gelir; ama Paşa’nın adı da olduğu düşünülürse, Eşref’in nüktesinin ne çok zeki olduğu anlaşılır.
İZMİRLİLER ÇOK SEVİYORDU
Yukarıda Şair Eşref’in İzmir’i çok sevdiğini vurgulamıştık. Aynı şekilde Eşref de İzmir’in aydınları ve halkı tarafından çok sevilmektedir. Ömer Faruk Huyugüzel hocamız, ‘İzmir’de Edebiyat ve Fikir Hareketleri Üzerine Araştırmalar’ adlı değerli kitabında bu tabloyu aktarır:
“Şairimizin İzmir’deki yakın çevresinde o devrin tanınmış kalemlerinden Tevfik Nevzad, Tokadizade Şekip, Mevlevi Şeyhi Nuri, Bektaşi Şeyhi Ruhi Beybaba, Taşlıoğlu Ethem, Hüseyin Rıfat (Işıl), Dede Remzi (Zeytinoğlu), Mehmet Şeref (Aykut), Ermenekli Hasan Rüştü beyler vardı. Onun İzmir’e her gelişi ayrı bir hadise olur, kurulan sohbet ve işret meclisleri sabahlara kadar sürerdi. Bu meclislerde şairin söylediği kıtalar ve anlattığı fıkralar şiir defterlerine kaydedildikten sonra günlerce dilden dile dolaşır, bir zaman sonra da halkın ya da kamunun malı haline gelirdi.” (Bu arada Şair Eşref’in İzmir’de Bektaşiliğe katıldığı kaynaklarda yazılıdır. Eşref’in kendi arzusu ve talebi üzerine, döneminin çok sevilen ve özgürlükçü İzmirli Bektaşi Şeyhi Ruhi Beybaba, şairin bir ‘Nasip Töreni’ ile Bektaşiliğe katılmasına vesile olur.)
Az da olsa şairin hicivle bezenen bazı şiirlerinden örnek verelim. Şair Eşref eleştiri konusu olabilecek her konuda şiirler kaleme almıştır. Vergiler artırılmak istenir. Şair hemen yazar:
“Vergi miktarını ol mertebe arttırmalı kim,
Sahib-i servet olanlar da züğürt kalmalıdır.
Yalnız fahişeler vergisi haksızlık olur,
Evlilerden de yaptıkça rüsum almalıdır.”
Bir gün hiç sevmediği amiriyle karşılasan Eşref bu kişiye istemeye istemeye selâm verir. Oradan doğru Askeri Kıraathane'ye gider ve dostlarına şunu okur:
“Gâvur İzmir'de sokaklar dardır
Bir selâm tavrı ile can koruruz
Söyle dursun atlarla araba
Yolda eşeklere biz has dururuz.”
Eşref hicivlerinde yoğun olarak argoyu da çok yerinde kullanmayı bilir. Örneğin Alpay Kabacalı, temel kaynaklardan bir anlatıyı aktarır.
Eşref Alaşehir Kaymakamlığı yaptığı bir dönemde İzmir’e gelmektedir. Yanında da geveze biri vardır. Yanındaki bir ara Eşref’e sorar:
-Tanrı, Adem’i yaratırken çamuruna saman koydu mu, koymadı mı?
Eşref adamın gevezeliğinden sıkılır. Konuyu geçiştirir. Ama geveze ısrar eder:
-İnsanlığın çamurunda, saman var mı, yok mu?
Eşref birkaç dakika durur ve çok ünlenen şu dörtlüğü söyler:
“Ey bana tıynet-i Adem’de saman var mı diyen,
Bir daha etme bana gel bu sual-i hamı
Balçığında saman olsaydı eğer ebbülbeşerin
Çatlayıp da yarık olmazdı ananın a…”
DECCAL’DA İZMİR’İ ANLATTI
Şair Eşref’in hicivlerinin hepsini bu yazıda aktarmak olası değil. Yazdıklarında İzmir de yer alır. Ayrıca Şair Eşref, ‘Deccal’ adlı kitabında İzmir günlerini anlatır. Ömer Faruk Huyugüzel de kitabında bunu şöyle vurgular: “İzmir’in edebiyat hayatı, şair ve yazarları konusunda yazılmış, hatıra türüne sokulabilecek ilk eser, Şair Eşref’in Deccal adıyla Mısır’da yayımladığı iki ciltlik kitabın ilk cildidir.”
Şair Eşref’in mezarı Kırkağaç Mezarlığı’nın girişinde bulunur. Şair ölünce başına geleceklerini hissetmiş gibidir. Bunu bir şiirinde dile getirmiştir:
“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı...”
Ne trajikomik ki gerçekten de Şair Eşref’in mezar taşı ölümünden sonra çalınmıştır. Kırkağaç Belediyesi’nin diktiği şu andaki mezar taşında bu durum ifade edilmiştir. Yaşadığı dönemde İzmir’de ve ülkemizde iz bırakmış büyük hiciv ustası Şair Eşref’i sevgi ve saygıyla anıyorum.
(Yazı dizimiz devam edecek.)