Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş, Eylül 2024’te kaybolmuş, 15 Ekim’de Van Gölü kıyısında cansız bedeni bulunmuştu. Olay, başından itibaren “intihar” iddiasıyla gündeme gelse de, ailesi ve kadın örgütleri bu söyleme karşı çıkarak etkin bir soruşturma yürütülmediğini vurgulamıştı.

Aradan bir yıl geçtikten sonra Adli Tıp Kurumu’ndan (ATK) gelen son rapor, olayın yönünü tamamen değiştirdi. Raporda, genç kadının vücudunda iki farklı erkeğe ait DNA tespit edildi. Bu bulgu, kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, Eğitim-Sen’in yaptığı açıklama tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Eğitim-Sen Genel Merkezi, “Rojin Kabaiş için adalet” başlıklı açıklamasında, yeni raporun adalet sistemindeki çürümeyi bir kez daha gözler önüne serdiğini belirtti. Sendika, “Bir yıl önce yaşamını yitiren Rojin’in bedeninden alınan örneklerde iki farklı erkeğe ait DNA bulundu. Buna rağmen olayın başından beri ‘intihar’ olarak sunulması, sistematik bir yönlendirmedir” ifadelerine yer verdi.

Açıklamada, bulguların bir yıl boyunca kamuoyundan gizlenmesinin devletin cezasızlık politikasının göstergesi olduğu vurgulandı:
“Bu rapor, yalnızca bir delil değildir; aynı zamanda devletin adalet mekanizmasını nasıl manipüle ettiğinin kanıtıdır. Cezasızlık, artık bir ihmal değil, erkek egemen düzenin kurumsal pratiği haline gelmiştir.”

Prof. Dr. Sözbilir: İzmir'de 7 şiddetinde deprem olabilir! Zamanı geldi
Prof. Dr. Sözbilir: İzmir'de 7 şiddetinde deprem olabilir! Zamanı geldi
İçeriği Görüntüle

“Kadınların yaşamı denetleniyor, adalet sessiz kalıyor”

Sendikanın Merkez Kadın Sekreterliği, Adli Tıp Kurumu’nun tarafsızlık iddiasının hükümetin gölgesinde kaldığını belirtti. Olay yeri incelemelerinde yapılan ihmaller, eksik raporlar ve delillerin gizlenmesi, “kurumsal sorumluluk zinciri” olarak tanımlandı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Adli Tıp Kurumu, delilleri saklamış, kolluk kuvvetleri olayı yüzeysel incelemiştir. Bu durum, Rojin Kabaiş’in ölümünde yalnızca bireysel değil, kurumsal bir suç zinciri olduğunu göstermektedir. Bu ülkede kadınların ölümüne neden olan şey yalnızca erkek şiddeti değil, aynı zamanda erkek-devlet şiddetidir.”

Eğitim-Sen, Rojin’in ölümünü bireysel bir trajedi olarak değil, kamusal bir suç olarak nitelendirdi. Açıklamada, kadınların yaşam hakkının iktidarın “aile temelli” politikalarıyla sürekli denetim altında tutulduğu belirtildi.

“Rojin’in ardından kaybolan her delil, susturulan her tanık; iktidarın kadın bedenini kontrol altına alma çabasının sonucudur. Kadınların yaşamı kutsal değil, denetlenmesi gereken bir alan olarak görülüyor. Bu anlayış sürdükçe Şule’nin, İpek’in, Rojin’in hikâyesi aynı sessizliğe gömülmeye devam edecek” denildi.

“Bu ölüm bireysel değil, kamusal bir suçtur”

Sendika, Rojin Kabaiş’in ölümünü “bireysel bir trajedi” değil, “kamusal bir suç” olarak tanımladı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Bu suçun faili yalnızca o gece orada bulunan kişiler değil; aynı zamanda adaletin üzerini örten, kadınların yaşam hakkını hiçe sayan sistemin ta kendisidir. Bizler, kadınların yaşam hakkını savunmayı bir sendikal görev ve toplumsal sorumluluk olarak görüyoruz.”

“Adalet istiyoruz, mücadeleye devam edeceğiz”

Eğitim-Sen açıklamasının sonunda, adalet talebini bir kez daha yineledi. Kadınların özgür ve eşit yaşayacağı bir ülke için mücadeleyi sürdüreceklerini belirten sendika, “Adalet istiyoruz! Rojin Kabaiş için, tüm şüpheli ölümler için, kadın dayanışmasıyla mücadeleye devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.

Kaynak: HABER MERKEZİ