Günümüz dijital dünyasının enformatik ekosistemi, sıradan insanları bilgi sarhoşu yaparken, bunların önemli bölümünü oluşturan disinformation yani kasıtlı yayılan yanlış bilgi de sosyal medya ağları ile dolaşıma sunuluyor ve anında, dünyanın her yerinden bireylerin tüketimi için hızla yaygınlaşıyor. Popüler ve çok izlenen kitle iletişim ağları, bireyi, tek tip standart profil unsuruna indirgerken, toplum da buna paralel şekilde yeniden yapılandırılıyor. Bu atmosfer, çoğu kez bireysel ve toplumsal problemleri de sis içinde bırakıyor ve çözülmeyen sorunlar kronikleşirken , bir anlamda çaresizlik genel olarak kabul ediliyor, devam eden süreçte de insan doğasına hiç olmadığı kadar kaygı ve geleceğe inançsızlık ile birlikte derinleşen umutsuzluk hakim oluyor!
Ülkemizin ekonomiden eğitime yaşadığı bir çok problemin çözümü de , bu ruh hali içinde öteleniyor. Halbuki bugünümüzü kurtarmak için ekonomide, geleceğimizi yeniden inşa etmek için de eğitimde yapısal reformlar yapmak zorundayız. Ekonomiden başlayalım: Fiyat istikrarı, üretkenlık, istihdam ve toplumsal refah referansında dengemizi ne zaman kaybetmiştik? Hatırlayanlar olacaktır; 20 Mart 2021'de, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın görevden alınması ile bu süreç başladı. Naci Ağbal, öngörülebilir ve şeffaf bir para politika çerçevesi hedeflemişti.
Enflasyon %15.61, TÜFE %15, politika faizi de %17'lerde idi. Doların 8.57 TL olduğundan bahsederken on yıllar öncesi bir kur değeri gibi düşünülebilir ama sadece dört yıl öncesi idi! Naci Ağbal, para ve kura yönelik sıkılaşma politikalarının yörüngesini enflasyonla mücadele ekseninde önceledi. Ne yazık ki seçimlerin yaklaşmıştı ve daha sonraları göreve gelen Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in söylemi ile ''irrasyonel mali politikalar zamanı'' gelmişti. Daha sonra günümüze kafdar yaşananları hep beraber deneyimledik! Şimşek, aynı konuşmada şunları da eklemişti: 'Şeffaf, tutarlı, öngörülebilir ve uluslararası normlara uygun politikalar temel ilkelerimiz olacaktır'. Gelinen noktada ise, mali politikalar ve makroekonomik tedbirler dışında farklı uygulamalar yapılamadı. Yapılamayanlar ne diye soracak olursanız, dar anlamda kamu sektörü tasarrufları, geniş anlamda da yapısal reformlar! Maalesef enflasyonu ve faizi düşürmek her şey demek değil! Ekonomi, hiç bir zaman yalın anlamda ve salt ekonomi olmamıştır, dolayısı ile ekonomik sorunların çözümü, ekonomi dışında siyasi, hukuki, kültürel, sosyolojik ve psikolojik topyekün bir mücadeleyi gerektirir. Bu mücadele sonrasında da toplumu dönüştürmek amaçlanır. Yani, toplum, sosyal güvenlikten yargı ve eğitime her alanda yeni bir yaşam biçimi ve anlayışına yol alır. Bu da ancak ekonomik tedbirlere ilave olarak iki konuda açılıma ihtiyaç duyar: Sosyal ve siyasi reformlara!
Konuyu biraz daha açmak gerekirse, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve evrensel hukuk kuralları referansında kişisel haklar ve düşünce özgürlükleri, kuvvetler ayrımının yani yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirine üstünlüğünün olmadığı ve birbirlerini denetlediği yapıda anayasa değişikliklerinin hayata geçirilebildiği bir politik irade söz konusu olmalı.. Bunlar hayata geçtiğinde, geleceğimiz için de eş zamanlı olarak eğitim konusuna neşter vurmaya sıra gelir. Her bakana özel revizyonlar yerine dünyada Türk sistemi olarak gösterilebilecek kalibrede bir köklü dönüşüm yaratılarak, bakanlığın koordine ve akredite edici bir konumda, planlama, yönetim, finansman ve müfredat sorumluluğunun, veliler dahil tüm paydaşlarca bölüşüldüğü, çağdaş, bilim perspeftifli, laik, milli şuur ve çıkarlara odaklı ancak dünya vatandaşı ve insan humanizmine sahip yurttaşlar yetiştiren bir sistemin hayata geçirilmesi gereklidir. Bu bağlamda işlevini tamamlamış YÖK kurumunun lağvedilmesi ve paralelinde üniversite reformu da şarttır.
İlk ve orta öğrenimle birlikte Üniversiteler, ülkemizin sosyoekonomik kalkınması için başat faktörlerden beşeri sermayenin ana unsurlarıdır. Bu bağlamda, temel sorunlarının milli politikalar ve stratejiler düzleminde çözümlenmesi, ülke bekası için vazgeçilmezdir. Var olan problemler giderilirken, çağdaş, yenilikçi, rekabetçi ve inovatif eğitim modelleri ile birlikte, küresel ekonomiye entegre olunurken, gelecek yüzyılların sorunlarına değil çözümlerine katkı sağlatayan bir formasyonu da hedeflemek gerekiyor.
Eğitim Sistemimizi, kültürel ve toplumsal değerlerimiz perspektifinde, yaratıcılık ekosisteminde, bilim ve teknoloji üretirken bunu da toplumsal ve insanlık için bir faydaya dönüştüren, dünya standartlarında vasıflı insan güçü yetiştirecek bir radikal reforma tabii tutmak gibi çok hayati bir görevimiz söz konusu..
Hollanda 16 milyon nüfusu ile 1 triyon dolar gayrı safi milli hasıla yaratıyor. Ülkemiz ise üzülerek belirtmek gerekir ki, Hollanda'nın yaklaşık beş katı bir nüfus ile onların dörde üçü bir GSMH üretebiliyor. Bu negatif matematiksel denklem ve sorunlarımızın çözümü, ancak radikal reformlarla halledilebilir.