Urla, eski İyon kentlerinden Klazomenai'nin sınırları içindedir ve antik dönem sonrası Bizans İmparatorluğu zamanında Bryela yani Tanrının Kadını ( Meryemana) ismi ile anılmıştır. Yüksek olasılıkla , zamanla bir sessiz harf transpozisyonu ile Bryela, Voula'ya dönüşmüş olsa gerek. Eski Yunanca Vourla, sazlık demek..

Roma İmparatorları Antonius Pius ve Marcus Aurelius zamanda yaşayan Manisalı( Magnesia ad Siplum) gezgin Pausanius, Urla'nın eskiden bu yana özellikle ürettiği zeytinyağı ile ünlü olduğunu, tüm çevre kentlerin zeytinyağı satın almak için bu ticaret merkezine akın ettiğini yazar. Nitekim arkeolojik çalışmalar da büyük ölçekli yağ üretiminin yapıldığı zeytinyağı işliklerini ortaya çıkarmıştır. Bulunan gereçler arasında, zeytinin içerdiği suyun ayrıştırılmasında kullanılan toprak kaplar ile zeytin ezen havanlar ve öğürme taşları hemen göze çarpar. Neredeyse çağının fabrikası sayılabilecek boyutlarında farklı fonksiyonlara sahip kayaya oyulmuş onlarca devasa çukurlar, dünyada zeytinyağı işlemeciliğinin endüstriyel halde yapılmasının ilk kez Urlalılarca gerçekleştirildiğini kanıtlamakta..

Çaka Beyin 1080'lerde Urla'ya hakim olduğunu biliyoruz. Arada yüzyıllar süren Türk-Bizans çekişmeleri sonrasında, 1329 yılından itibaren Aydınoğlu Umur Bey bölgenin hakimi olmuş. 1425 yılında II.Murat zamanında da, Osmanlı hakimiyeti başlamış.
Osmanlı ve Cumhuriyet sonrası dönemde de, Urla hep başta zeytin ve üzüm olmak üzere tarımsal üretimle ilgili bilinirliğini devam ettirmiş, günümüzde de çoğrafi işaret haritasına kaydedilmiş,daha hasat edildiğinde hiçbir işleme maruz bırakılmadan yenilebilecek haldeki Urla Hurma Zeytini, Urla Karası Üzümü, Nohutalan Kavunu, Kınalı bamyası, Urla Sakız Enginarı, Radika ve Şevketi Bostanı ile,Urla fauna ve florası dikkat çekmeye devam etmiş..
Zamanın ruhuna uygun olarak, kent, kırsal kimliğini yitirip, kıyılarını üst gelir grubunca finanse edilen ikinci konut alanlarına dönüştürürken, geleneksel lokal tarım dinamiklerini de, turizmin gelişmesine paralel olarak küresel gastronomik destinasyon rotasına evriltmiş durumda..Hal böyle olunca, Urla hem hızla gelişen hem de göç alan önemli merkezlerden birisi artık.
Süreç içinde yöre insanı Can Ortabaş gibi ideal,tutku ve vizyonları ile bağcılık ekim alanlarını, global ölçekte tarımsal endüstriyel plantasyonlarına dönüştürüp, Urla tarihine ve bölgesel kimliğine saygının ve sürdürülebilir tarımsal ekonominin örneklerini hayata geçiren ya da Ercan Kesal gibi Urla'ya yeni yerleşen ancak tüm kültürel birikimlerini ve profesyonel oyunculuk uğraşlarından elde ettiği gelirleri, kente yönlendirip sanat merkezleri inşa eden ilham verici insanların çalışmalarına tanık olmaya başladık.
Ercan Kesal, Nevşehir,Avanos doğumlu.Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini 1984 yılında bitirmiş. Hekim olarak çalışırken, Nuri Bilge Ceylan'ın 2002 yılında çektiği ve Cannes Film Festivalinde büyük ödülü kazanan 'Uzak' filmi ile oyunculuğa başlamış. Yine aynı rejisörün çektiği 'Bir Zamanlar Anadolu' filminin senaryosunu kaleme almış ve Asia Pacific Screen Awards'ın en iyi senaryo listesinde yer almış. Günümüze kadar film ve dizi çalışmaları devam ederken, Peri Gazozu, Nasipse Adayız, Cin Aynası, Bozkırda Bir Gece, Evvel Zaman ve Cebimde Ekmek Kırıntıları isimli kitaplarını yayınlamış.
Nazan Kesal da bir sanatçı. Oyuncu ve rejisör. Manisa doğumlu olan sanatçı, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro/Oyunculuk bölümünden mezun. Beykent Üniversitesi Sinema ve TV yüksek lisansını tamamlayan Nazan Kesal, uzun yıllar Diyarbakır Devlet Tiyatrolarında oyuncu ve yönetmen olarak çalışmış. Sonrasında Bursa Devlet Tiyatroları,Tiyatro İstanbul ve Ankara Sanatevi Tiyatrosu kadrosunda yer almış.. Son yıllarda, Şebnem İşigüzel'in yazdığı ve İranlı kadın şair Firuğ Ferruhzade'nin sıradışı hayatının anlatıldığı ,tek kişilik oyun olan 'Yaralarım Aşktandır' ile gündemde..
Kesal çifti, Urla'da sanat adına muazzam bir iş yapmışlar. Bir damı yani büyükbaş ve küçükbaş hayvanların barınması, korunması ve bakımı için inşa edilen ve o yıllarda kullanılmayan bir enkaz yapıyı, kültür merkezine dönüştürmüşler..Ercan Kesal, Urladam ile ilgili olarak ' Derdim hiçbir zaman ticari bir mekan açmak olmadı. Yer aldığı tarihsel çoğrafyanın kodlarından uzaklaşmadan, o arka planın hafızasını bugüne taşıyacak sanatsal eğitim ve üretimin ortaya konacağı bir okul düşledim. Hem sanatsal bir ürünü izlemenin hazzını hem de bir sanat üretimine katkıda bulunmanın eşsiz mutluluğunu hedefledik... Sanatın klasik, modern,post modern tüm türlerini kapsayacak ve sunacak mekanlara sahip, her yaştan insanı hedefe alan, tiyatro,sinema, plastik sanatlar, müzik, atölyeler, gastronomi odakları ve konaklama mekanları ile bir kültür kampüsü yapmak için yola çıktım.'' diyor...Doğrusu hayallerini gerçeğe dönüştürmüş. Urladam'ın bir tarafında yazar Ahmet Ümit'in sonu görünmeyen imza kuyruğuna şahit olurken, Devrim Erbil ve Erol Evgin'in birlikte açtığı resim sergisini gezebiliyor, yan salonda Thomas Mann'in ' deneysel cesaret anlamında Ulysses'ten aşağı kalmayan bir yapıt ' olarak nitelediği Hemann Hess'nin Bozkırkurdu üzerine bir söyleşiyi takip edebiliyor, anfitiyatrosunda Shakespeare'in ünlü eseri Macbeth'i izleyebiliyorsunuz. Yan salonda zeytinyağı tadım ve felsefesi sunumuna bir göz atıp, Allegro yaylı çalgılar beşlisinin konserine geçebiliyorsunuz. Başka bir salonda, meraklı bir kitle, ünlü yönetmen Leos Carax'ın, başrollerde Juliette Binoche ve Denis Lavant'ın olduğu köprü üstü aşıkları ( the lovers on the bridge) filminin çözümlemesini dinlerken, yandaki gişede Cem Adriyan hayranları, 3 ağustos gecesi gerçekleşecek konser için bilet alma kuyruğuna giriyorlardı.
Kısaca damda müzik, damda tiyatro, damda söyleşi, damda sanat ve kültüre dair herşey....Keşke bunu zincir haline getirseler ve sonraki damı İzmir'e kursalar:İzmirDam :) Ne güzel olurdu..
Ercan Kesal, UrlaDam'ı bir sezonda 60 bin sanatseverin ziyaret ettiğini ve etkinliklere katıldığını söyledi.
Nasıl bir ülkenin bekası için evrensel hukuk kuralları,demokrasi, insanı kalkınma indeksi ve vatandaşların sosyal refah düzeyi olmazsa olmaz kriterler ise, kentler için de kültür üreten merkezler aynı işlevi görür.
Yaşadıkları kente, küresel ölçekte artı değer kazandıranlara selam olsun..