Yaşamında, şiirlerinde ne kadar İstanbul, ne kadar Paris olursa olsun Attila İlhan elbette İzmirlidir. Araya sıkışan Ankara yıllarına karşın…
Bıçkın delikanlılığında, İzmir’de lise öğrencisiyken bir kızı sever. Nâzım’dan alıntıladığı şiirlerle mektuplar yazar sevdiğine. Gammazlanır, tutuklanır, hapis yatar, okuldan atılır.
İzmir’in unutulmayan gazetelerinden Demokrat İzmir’in Genel Yayın Yönetmenidir, başyazarıdır, sanat sayfası yöneticisidir. Her sabah Karşıyaka’dan bindiği vapurlar Pasaport’a taşır onu; Karşıyaka’dan, Pasaport’tan şiirleri, imgeleri, düşleri, düşünceleriyle…
Karşıyaka Çamlık 1744 Sokak. Marifet Apartman’ında oturur. Şükran, Tek nal, Yeşil Papağan lokantalarında geçen öğle yemekleri. Kitapçı İhsan ve Karşıyaka’nın mehtaplı geceleri. Smyrna Blues, Kaf-Sin- Kaf, Yalnızlar Rıhtımı. Basmane, Göl Gazinosu, Gaziler Caddesi…
Geçmiş yıllarda İzmir’de olamadığıma, İzmir’in şiirle, şairlerle, hele de Attilâ İlhan’la dolu günlerini yaşayamadığıma eksiklenir dururum! Şiirden, yazıdan, dergilerden uzak kaldığım 1977’de İzmir’e geldim. 1992’ye değin şiirsiz, yazısız, dergisiz nasıl geçirdim o yıllarımı? Kuraklık, çoraklık süreci benim için! Hayıflanırım, yerinirim, acılanırım…
Onunla birlikte olmuş, dostluk, arkadaşlık etmiş şairlerden dinlediklerim de mutlu kılar beni. Işıklar içinde olsun şair dostum Abdullah Neyzar Karahan da sıkı bir Attila İlhan’cıydı. Anıl Meriçelli Yeditepe Dergisi’nde (Ekim 1971) şunları yazmıştı: ” Bir de şunu belirtmek istiyorum. Neyzar Karahan’ın şiirimizdeki kan grubunu Attila İlhan tesbit etmiştir.”
Hüseyin Peker’in “Bizi şiire mecbur etti. İzmir’de Karantina semtini öğretti. Pia, Despina, yabancı isimli kızlar onunla sokuldu kanımıza” diye yazmadı mı?
Ayhan Can’dan, Okan Yüksel’den, Hüseyin Yurttaş’tan da ne çok anılar dinlemişimdir Attila İlhan’la ilgili.
Şiiri, romanı, yazılarıyla… Konuşması, anlatımı, dili, yüz çizgileri, biçemiyle… Serüvenleri, kendine özgülüğü, karşı duruşu, eylemci yapısıyla duyumsanmalı. 16 yaşında başlayıp 80’ine dek süren renkli, canlı, fırtınalı destansı yaşamına alkış tutmalı…
Attila İlhan’ı güçlü kılan, öne çıkaran, kitleyle bütünleştiren bu düşün, sanat, yazın adamlığı buluşmasıdır. Şiirlerini okurken, incelikli, dokunaklı imgeyi, şiir ustalığını, sözcüklerdeki düşündürücü yapıyı, dizelerin çarpıcılığını, biçimi, söylemin varsıllığını, ezginin tınısını duymamak olası mı?
Akışkanlık, coşkuculuk, çarpıcılık, sarsıcılık… Attila İlhan şiirinin kısa özeti… Şiirle ilgilenen, şiir yazan, şiire bulaşan; aşkını anlatmak için onun dizelerinden umar bekleyen nice genç insan, mutlaka Attila İlhan’ın şiirlerine başvurmuştur.
Nasıl unuturuz “Ben Sana Mecburum, Sisler Bulvarı, Pia, Arabesk, Müjgan’a Aşk Şarkıları, Ayrılık Sevdaya Dahil, Emperyal Oteli, Maria Missakian, Yağmur Kaçağı, Böyle Bir Sevmek…” şiirlerini.
Hangi birini ansak, hangi şiirinden dizeler mırıldansak, nice anılar, aşklar, serüvenler çıkıverir ortaya.
Bir şair Sisler Bulvarı’ndan “elinin arkasında güneş duruyordu” diye sesleniyorsa sevgilisine; “şehrin camları kaygısız gülüyordu” diye imgeleri canlandırıyorsa; “ben sana mecburum bilemezsin / Adını mıh gibi aklımda tutuyorum” dizelerini belleğimize kazımışsa, o şairi elbette tutkuyla seveceğiz, alkışlayacağız, anacağız, arayacağız; o İzmirli Attila İlhan’ı.
***
Ve “An gelir Attila İlhan ölür” 11 Ekim 2005’te. Şiirleri, romanları, senaryoları ile yazın ve sanat dünyasında unutulmaz izler bırakarak…