Daha önce demiştim üzerinize afiyet efenim. “Yaşım yarım yüz yılı devirdi, 50’den evrildi, yüzünü 51’i çevirdi” diye… E’ bir de sevdalıyız güzelliklere, paylaşıma, dostluğa, Sevgi’ye… Kronolojik olarak üst üste Hasan Hüseyin Korkmazgil, Deniz Gezmiş ve Yaşar Kemal’i; yani Usta’ları anınca biraz da eski günlerden bahsetmek istedim bugün müsaadenizle... “Yaşım yarım yüz yılı devirdi, 50’den evrildi, yüzünü 51’i çevirdi” dedim ya; bakmayın koca yaşıma, gram da akıllandıysam şerefsizim! Kimine göre eskiyim; kimine göre yeni, kimine göre tam kıvamında. Ederini - giderini - kıvamını bilmem! Üççeyrek ekmek arası yaşıyorum hayatı... Kimine göre fazla, kimine göre eksik. Tam "ben"lik! Ne ‘tam’ın doyumsuzluğu, ne ‘yarım’ın huzursuzluğu... "Oldum!" demeden, kazandıkları yetmemeli insanın... ‘Tam olmadan’ da, ‘Oldum!’ dememeli; çalışmaya, tırmalamaya devam etmeli. Sözüme bir parça inanın... Alnımıza öyle yazmışlar, düşsek de ayağa kalkarcasına. Hiç bitmeyen, bitmeyecek; mücadeleye devam edecek sebepleri olmalı insanın... Dik durmalı! Sapmadan, sapıtmadan; gerekirse inadına yaşamalı. O her şeyin aslı olduğu, o her şeyin aslı olduğu için güzel olduğu zamanlarda... Yine savaş, hep savaş… Anlayacağınız, bin 900'lü yıllarda deselerdi ki: "Sene 2022..." Böyle başlasaydı cümleler; "Vayy be, uzay çağı, hemen gidelim..." derdi bu sabi...
Sanki bir şey var gibi?
Öyle ya, biz büyüdük ve kirlendi mi dünya mı; yoksa biz kirlendik ve kirlendi mi dünya mı, bilemem? Şimdilerde, savaştan ve acıdan başka bir şey yok yüreğimizde. Efenim müsaadenizle, ‘Eski Türkiye’yi anlatasım var biraz... Çaylarınızı, kahvelerinizi alın buyurun gönül hâneme...
*****
Komşu çocuklarını, yoldan geçen çocukları, istediğin kadar severdin. Kimse tecavüzcü olarak muamele etmezdi sana. Çocuklar melek’ti... Mahallenin imamından; yazın Kuran kursunda belki sopa yerdin amma, tecavüz etme ihtimali hiç yoktu. Babana gidip, “Hocam sopa attı” dediğinde; “Vay piç kurusu, ne yaptın hocayı kızdıracak?” diye bir fırça da O sallardı... Öğretmen; sayılır, sevilirdi. Saygındı. Onlar da öğrenciye tacize kalkışmazdı... Öğretmenden gizli sigara içilirdi amma; okul önünde uyuşturucu satma ayıptı. Bel altıydı...
Kredi kartımız yoktu mesela. Mahalle bakkalına borç yazdırılırdı. Ödeyemedin mi idare eder, eve haciz filan yollamazdı... Ayıp vardı... Günah vardı... Utanılınca kıpkırmızı olunurdu. Pişkinlik olsa da tek tük, patlayıp gitmemişti coğrafyada. Mahalledeki bekçi, mahallenin ağır ağabeyleri, mahallenin namusuydu...
Şimdiki 1 TL’lik Halk Ekmek sırasını kurgu saymazlardı mesela. O zamanlarda da vardı kuyruklar. Tüp, ekmek kuyruğuna filan girerdin amma; mutluydu insanlar, kuyruklarda sohbet gırla, oralarda tanışıp evlenenler olurdu. Şimdi virüs bahanesiyle herkes birbirinden kaçar oldu…
Söz senetti mesela. Şimdi senet, senet değil. Söz ağızdan bir kere çıkardı. Şimdi ne kadar çıktığı kimin umurunda... Çat kapı komşularımız vardı. Bir fincan yağ, kulak memesi kıvamına gelene kadar un isteyebileceğimiz, ailemizden birileri komşularımız...
Evler, dükkânlar kilitlenmezdi. Şimdi cami musluğuna kilit takılıyor... Sadece hokkabazlar cambaz’dı, şimdi herkes madrabaz... Hırsızlık yine olurdu amma; hırsızlar, bu kadar arsız değildi. Ne kadar siyasetçi varsa; komik komik karikatürleri çizilir, komik komik taklitleri yapılırdı. Bunlara gülebilen siyasetçiler vardı...
İstiklal Marşı’nda, herkes ayağa kalkardı mesela. Yolda yürüyenler, araçlar filan dururdu. ATATÜRK, olması gerektiği gibi en büyük değerdi...
Aynı ceket, aynı pantolonla 1 sene okula giderdik. Yırtılan, sökülen yerlere yama yapılırdı. Hiçbir şey tek kullanımlık değildi. Biz “Bitti” demeden bitmezdi hiçbir şey...
“Allah Kerim” denirdi, bol bol. Tevekkül edilirdi. Gelecekten korkulmazdı ya; çocuklarımıza miras, özgürce yaşayabileceği geleceğinden...
O her şeyin aslı olduğu, o her şeyin aslı olduğu için güzel olduğu zamanlarda savaş ortamı şimdiki gibi yine vardı amma; bilir misiniz ya da hatırlar mısınız dostlar? Yaşadınız mı bilmem?
Güzeldi be her şey! Güzeldi ve anlamlıydı…
Eskidendi çoook eskiden…
Develer tellal, pireler berber iken…