Yüksek Seçim Kurulu halk oylaması ile ilgili kesin sonuçları açıkladı.
Tartışmalar bitti mi?
Bitmedi ve bitecek gibi değil.
Tarih, bu halk oylamasını gerektiği gibi değerlendirecektir.
***
Bu sonuçlara göre, Recep Tayyip Erdoğan artık AKP'ye geri dönecektir.
Sıradan üye olmayacağına göre, söylendiği gibi 21 Mayıs'ta yapılacak olağanüstü kongre ile “AKP Genel Başkanı” sıfatını da taşıyacaktır.
Bence yetersiz bir görevlendirme...
***
Madem halkın yüzde 51'i “başkanlık” sistemi için onay vermiştir, o zaman Cumhurbaşkanlığı ve AKP Genel Başkanlığı'nın yanı sıra Başbakanlık görevi de Recep Tayyip Erdoğan'ın hakkıdır.
Anayasanın 104. maddesine göre, Başbakan ve bakanlar istifalarını Cumhurbaşkanı'na sunarlar. Cumhurbaşkanı da yine anayasanın 109 maddesine göre, “kendisince güvenilir” bir TBMM üyesini Başbakan olarak ve yine “kendisince güvenilir” isimleri bakan olarak atar.
Resmiyette bir “Başbakan” vardır ama o isim aslında yeni sisteme göre “Cumhurbaşkanı yardımcısı” olarak görev yapar.
Böylece “düğüm” çözülür.
Türkiye'de halk oylamasının sonucunu “vakit kaybetmeksizin” uygulamaya koyar.
Ha iki yıl sonra, ha iki yıl önce ne fark eder?
***
Adamın biri, Pejo marka minibüs almıştır. İkinci gün yolcu taşımaya çıkar. Minibüs tıklım tıklım,
tutar kasabanın yolunu ve gittikçe hızlanır.
Yolculardan biri: “Kaptan yavaş, bir yere çarpacağız” der.
Şoför: “Sen Pejo’yu biliyon mu?” der.
Yolcu: “Hayır” der.
Şoför: “O zaman susacaksın” der ve devam eder.
Minibüs hızlanmaya devam eder..
Bir yolcu daha seslenir:
“Oğlum ben hastayım, biraz yavaş...”
Şoför yine sorar: “Sen Pejo’yu biliyon mu?”
Amca ne bilsin, “Hayır” der.
“O zaman susacaksın der” şoför..
Bu kez, arkadan kızgın bir ses tonuyla bir genç seslenir:
“Yavaş git kardeşim, öldüreceksin bizi...”
Şoför yine sorar: “Sen Pejo’yu biliyon mu?”
Genç sinirlenerek, “Biliyorum lan, ne olacak?” der.
Şoför: “O zaman çabuk söyle, bunun freni nerede?” diye sorar...
***
Ve işsizlik...
Kimine göre yüzde 11, kimine göre ise yüzde 25.
İşte böylesine zamanda aylardır iş bulamayan delikanlı artık önüne gelen her yere müracaat etmeye başlamıştır. Hayvanat bahçesinin önünden geçerken durur ve “neden olmasın” diyerek, oraya da müracaat eder.
Olacak olmuştur ya, bahçenin gözdesi goril iki gece önce ölmüştür ve bunu müşterilerden bir gün gizlemeyi başarmışlardır. Yöneticiler gence, “Yeni gorilimiz gelene kadar, onun postunu giyip goril taklidi yapabilir misin?” diye sorarlar.
Delikanlı önce şaka herhalde diye düşünür.
Ama yöneticiler ciddidir.
“Parada anlaşırsak yaparım” der genç adam.
Ertesi sabah gelir, hazırlanmış postu giyer, gorilin kafesine girer ve seyrettiği belgesellerden aklında kaldığı kadarıyla goril gibi davranmaya başlar.
Ara sıra homurdanır, göğsünü yumruklar, dört ayak üzerinde yürür, bir dala sıçrar, sallanır, seyircilerin attığı meyveleri yer. Son atladığı dalı tutamaz, kafesini yan kafesten ayıran tellerin üzerine düşer. Yıpranmış tel yırtılır ve kendini yan kafesin içinde bulur.
Bu aslanın kafesidir.
Delikanlı yutkunur, kelime-i şahadet getirir. “İmdat” diye bağırır ama kendi sesini kendi bile duyamaz. Aslan da bu durumu affetmez. Yanına gelir, önce pençesini gorilin göğsüne dayar, sonra başını başına yaklaştırır ve fısıldar:
“Kapa çeneni aptal... Beni de işimden edeceksin...”
Kıssadan hisse:
Yokuş aşağı giden pejonun freninin nerede olduğunu bilmeyen bir sürü yolcunun, işsizliğe çare diye bulduğu goril ve sahte aslanından “herkes” memnun mudur?