Terör geçen yıl bu zamanlar uzun bir aradan sonra yeniden yüzünü göstermişti.
Bir yıldır acıların üzerine acı ekliyoruz.
Yitirilen canlar varken, buralarda bizim ahvaller değerini elbette yitiriyor.
Gaziantep’de çocukların cesetleri taşınırken, yurdun batısında mutlu olmak kelimesi bile ağır geliyor.
Evet ağıtları biz yakalım.
O masumların kahrını yüreğimizda taşıyalım.
Askerimiz, gençlerimiz bu ülkeye siper olsun.
Yeter ki siyaset bir çözüm bulsun.
Siyasetçiye esefle kınamak yetmez.
Siyasetçinin çözümü savaş değil barıştır.
Vekillerimiz ne kadar farkında bilemiyorum ama her toplumsal acı sırtlarına binen yük demektir benim için.
DEĞERİNİ YİTİRDİ Mİ?
Kimi çevrelerin ihtisas fuarlarının çoğalmasıyla değerini yitirdiğini iddia ettikleri ‘beynelmilel fuar’, bize göre İzmir için biraz nostalji, çokça gelenek, farklı bir tat ve eşsiz bir renk demek.
İzmir’in bir zamanlar hayli tartışılan EXPO adaylıklarını bilirsiniz.
İki kez aday olmuş, ilkinde Milano, ikinci seferde finale yaklaşmamıza rağmen yarışı Dubai’ye kaptırmıştık.
Her iki adaylık için de milyonlar harcandı, sayısız kez organizasyonun başkenti Paris’e gidildi, takip edenler bilir ne maceralar yaşandı.
EXPO diye peşinden koştuğumuz organizasyonun açılımı ‘Dünya sergisi yani fuarcılığı’ demek.
189 ülkenin üye olduğu organizasyonda belirlenen bir konsept dahilinde ülkelerin sanayi ya da teknoloji gücü sergileniyor.
1851 yılında başlayan uygulama büyüyerek bugün dünyaya yayılmış durumda.
Organizasyonun şekline bakıldığında, ‘Enternasyonal Fuar’ın kuruluş amacıyla EXPO’ların ne kadar benzerlikler taşıdığını görürüyoruz.
Üstelik ta 1923’te.
Henüz Cumhuriyet kurulmadan, İktisat Kongresi ve ardından 1927’de kurulan ‘Dokuz Eylül Mahalli sergisi’yle EXPO’ların rakibini ellerimizle yaratmışız.
Ya bugün?
İki organizasyon arasında dağlar var.
Biri aldı başını gitti, küresel pazarın şovlarından oldu, diğeri her yıl biraz daha özelliğini yitiriyor.
Marka otobüsleri sergilemekle uluslararası fuar yapılmıyor ne yazık ki.
Hele geçmiş yıllara damgasını vuran, birbirine geçmiş kokular, plastik tabak bardak yığınları kirlenmiş sandalyeler arasında bırakın enternasyonali, yerel panayıra dönüyoruz.
Köşe başı adana kebaplı, kokoreç dumanlı, yatık dönerli o karmaşa İzmir’in bu büyük gücünü her yıl eritiyor.
Keşke günün koşullarıyla bu misyon yeniden ele alınsa.
Her ülkeye ait çiçeklerden oluşan dünya bahçeleri olabilir mesala ya da ülkelerin sanayi gücünü oluşturan ürünlerin simgeleri tasarımlarla biraraya getiren bir alan belki?
Veya başka bir konsept!
Ama uluslulararası yön mutlaka korunmalı.
EXPO’ların peşinden yeterince koştuk, olmadı.
‘Şimdi hiç değilse bu kentin 85 yıl önce yarattığı misyona yazık etmeyelim, canlandırmanın yolunu bulalım’, derim.
Ve lütfen daha geç olmadan…