Üniversiteyi İzmir’de okuyan, İstanbul’da kamu iletişimi alanında çeşitli görevler yaparken doktorasını tamamlayan, Egeli yakın dostlarıyla sık bir araya gelen, medya ve sanat camiasının yakın tanıdığı bir isim Dr. İpek Elif Atayman.

Türkiye ise adını, 19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yargı kumpasında tutuklanması ve özellikle o meşum yolculukla duydu. Dostlarının içini yakan, biraz vicdan sahibi herkesi yaralayan Silivri’den Afyon’a 7.5 saatlik o akıl almaz yolculukla...

7.5 SAATTE BİR KURU EKMEK

Silivri Cezaevi’nden 5 Haziran tarihinde ailesinden, avukatlarından habersiz şekilde Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi’ne sevk edilmişti Elif.

“Silivri’de 72 gün hücrede, ardından 5 gün koğuşta tutuldum. Bir parça ekmekle, 7,5 saat bileklerim kelepçeli halde, bir metrekarelik zırhlı bir kabinin içinde Afyon’a sevk edildim. Bileklerim kelepçeden mor. Burada yerde yattım” sözleriyle halkın yüreğine kazınmıştı.

1 metrekarelik demir hücre, bilekleri sıkan ve morartan bir kelepçe, bitmez bir yolculuktan sonra 4-5 gün yerde yatarak gördüğü işkence.
O gün yaşadıklarını okudukça kazınmak ne kelime biz arkadaşlarının yüreği mengeneden geçti.

* BEKLENEN İZİN

Elif, Afyon’a gelir gelmez Bakanlığa gönderdiğimiz izin talebimiz nihayet kabul edildi. Yola koyulduk.

Afyon T Tipi Kapalı Cezaevi bir bozkırın ortasında, neredeyse tek ağacın olmadığı bir yerde kurulu.

Arabadan indiğimde sıcaklık 47 dereceydi. Hoş 67 olsa ne gam. Yaklaşık 500 metre yürüyerek ulaştığım binadaki görevli beni “Bu bizim savcımızın onayı değil izni İzmir’den almışsınız burada geçmez” diye karşılıyor. İyi de biz Bakanlığa başvurduk. Tamam sakin. Ses yükseltmenin anlamı yok. “Bu izni neden verdiler o zaman” diye sorarken yükselen ses tonumu başarıyla
hafifletiyorum. Anlaşamayınca cezaevi müdürünün yanına çıkıyoruz.

Müdür Bey, sanki Elif’in ilk geldiğinde 4-5 günde burada yaşadığı eziyeti unutturmak istercesine sevecen. Çay, kahve? “Hiçbir şey istemiyorum sadece arkadaşımı görmek istiyorum” diyorum.

Nazikçe cezaevi savcısının kampüs içerisinde olmadığını Afyon Adliye Sarayında olduğunu söylüyor.

Tekrar aynı yoldan geç arabaya bin, şehir merkezine geri git. Peki. Adliyeye gidip ilgili kağıdı alıyorum. Neyse ki Savcı fazla bekletmiyor. Cezaevine geri dönüyorum. Ama bir dakika; burada önemli bir ayrıntı var. Yazışmaları hazırlayan arkadaşlardan biri “Elif Atayman ne kadar çok seviliyormuş. Onun için sürekli izin belgesi dolduruyoruz” diyor. Gülümsüyorum. Demek ki Elif’i Marmara’dan Afyon’a yalnızlaştırmak için gönderenlerin hedefi tutmamış!

* MORALİ ARTIK YERİNDE

Neyse tekrar cezaevi girişi malum prosedürler. Her şey tamam benim işlemlerin sonuna geldik derken yanıma gelen bir kadını önüme geçirip Elif’in yanına götürüyorlar. Eskişehir’den gelen bir milletvekiliymiş. Yaklaşık bir saat daha bekliyorum. Olsun. Geleni gideni çok olsun. Sonunda kapalı görüşte Elif karşımda.
Afyon’a geldiği günlerde ilk ziyaretçilerinden biri Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç’ti ve onun ne kadar zor bir psikoloji içinde olduğunu anlatmıştı. Geçen zaman içerisinde Elif’in kendini toparladığını düşünüyordum.
Tam tahmin ettiğim gibi, ilk zamanlardaki şoku üzerinden atmış dimdik ayakta.
O zorlu koşullara istese de istemese de alışmış. Silivri’deki tek başına tutulduğu hücrenin ardından burada 20 kişilik bir koğuşta kalıyor. “Hiç olmazsa 10 saat avluya çıkabiliyoruz” diyor. “Burada hayat bambaşka meğer bizim bugüne kadar yaşadıklarımız da neymiş” diye anlatıyor. Sinema doktorası yapmış biri olarak gözlemlerin çok işine yarayacak diye takılıyorum. Al sana politik gerilim sinemasının gerçeği. T tipi cezaevi genel olarak ağır suç işlemiş kişilerin kaldığı cezaevi demek. Koğuş arkadaşları feleğin çemberini aşmış kadınlar. Burada da boş durmadığını anlatıyor Elif. Okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğretiyor, mektuplarını, dilekçelerini yazıyor. Cumhuriyet kadını olarak faydalı
olmaya çalışıyor.

* TÜM DOSTLARIMI ÖZLEDİM

“Ne çılgın bir sınıfın varmış senin. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema 87’lilerden geleceğimi duyan arayarak sana selam söyledi” diyorum. Tek tek isimlerini sayıyorum. Camın ardından gözleri buğulanarak “Hepsini çok özledim” diye yanıtlıyor. Elif, sonradan İstanbul’da çalıştığı zamanlarda sanat dünyasındaki arkadaşlarından, gazeteci dostlarından uzaklaşmadı. Basın Vakfı üyesi olduğu için biz de Basın Konseyi’nde bir araya geliyorduk.

* YÜZÜME BAKMIYORLAR

Medya A. Ş’de 2019 itibariyle 21 ay genel müdürlük yaptığı dönem nedeniyle tutuklu yargılanıyor İpek Elif Atayman. Oysa o günden bugüne defalarca kamu denetiminden geçmişti.

İddianame hala ortada yok. Kendisine bugüne kadar hiçbir suçlayıcı soru dahi yöneltilmedi. Suçunun ne olduğunu bilmiyor. MASAK ve HTS kaydı yok. Her ay yaşadığı SEGBİS savunmasında yaşadıklarını acıyla gülümseyerek anlatıyor: “Her ay, yüzüme bakılmadan aynı süreç tekrar ediliyor. Her ayın ortasına doğru aylık tutukluluk değerlendirmesi için SEGBİS’le İstanbul’daki mahkemeye online bağlanıyorum. Avukatlarıma haber verilmiyor. SEGBİS online açıldığında 15-20 dakika boş mahkeme salonuna bakıyorum. Hâkim geliyor, cübbesi bile yok. ‘Önceki ifadene eklemek istediğin bir şey var mı?’ diye soruyor.

Tek başıma kendimi savunmaya çalışıyorum. Hakim yüzüme bakmıyor ya cep telefonuyla ilgileniyor ya mübaşirle konuşuyor. Tutukluluk kararı veren ilk hâkim gibi. İçimden diyorum ki; ‘tutukluluğa devam’ diyecek, çünkü hiç dinlemiyor.

Tam cümlem bitiyor, hemen saniyesinde ‘Tutukluluğun devamı! Koğuşuna gidebilirsin’ diye otomatikleşen, adeta ezbere dönüşmüş o cümleleri söylüyor. Her ay, yüzüme bakılmadan aynı süreç tekrar ediliyor. Seni dinlemiyoruz, burada sözünün değeri yok mu denilmek isteniyor. Ayrıca kâtip de söylediklerimi ya eksik ya değiştirilmiş zapta geçiyor. Kâğıt gelince görüyorum, değişik yazmış”

* HER HAFTA OĞLU 6.5 SAAT GELİP GİDİYOR

Bu kadar mı kolay insanları hayatlarını oradan oraya savurmak? Ne hukuk ne vicdan Elif’in yaşadıklarını açıklar. Hiçbir gerekçe yokken ailesinden, 80 yaşındaki anne babasından, oğlundan, avukatlarından ve ikamet ettiği şehirden yüzlerce kilometre uzağa sevk edilmesi işkencenin bir başka hali değil de nedir? “Afyon’a sevk aklımın ucuna gelmezdi, sevk kağıdı elime geçtiğinde Afyon’u görünce gözlerime inanamadım” diyor ve gözleri tek bir yerde ıslanıyor. “Oğlum her hafta 6.5 saat gelip 6,5 saat gidiyor”

‘Bizim tek örgüt üyeliğimiz oğullarımız’ diye gülümsetmeye çalışıyorum onu.

*SONUNA KADAR SAHİP ÇIKACAĞIZ

Birisini örgüt üyesi olmak gibi ağır bir suçtan demir parmaklıklara mahkum ediyorsanız, iddianamesini en kısa zamanda hazırlamak zorundasınız. Hakkında o iki kelime; ‘örgüt üyeliği ile suçlanıyorsun’nun dışında tek bir iddia, belge hatta soru yok. Soru sorulamıyor çünkü suçun ne olduğu sarih değil. Madem bu şekilde bir temel oluşturamıyorsunuz o zaman neden tutuksuz yargılamıyor ya da denetimli serbestlik kapsamında cezayı evinde çekmesini sağlamıyorsunuz?

Son yıllarda hayatlarımızda ne kadar çok, yanıtı olmayan ‘Neden’ sorusu var değil mi? Elif bizim arkadaşımız ama şu an bizler için ‘yaşanan hukuksuzluğun en masum tezahürlerinden birisi’. Gözümüzün önünde hukuki süreç araçsallaştırılıyor.
Suçunun ne olduğu dahi belli olmayanlar; insanlık dışı koşullar ve tutukluğun ta kendisiyle önceden cezalandırılıyor.
Bu anlamsız çok bilinmeyenli sürecin kısa zamanda biteceğini ve Eylül ayı gibi özgürlüğe kavuşacağını umut ediyor İpek Elif Atayman. Haklı mantık böyle diyor çünkü….
Fark ettirmeden bu kez ben acı gülümsüyorum;
Türkiye’de mantık ile hukuk arasındaki ussallık bağı kopalı o kadar zaman oldu ki…

*******

HASAN TAHSİN KİTABI

“Cezaevindeki tutuklular için kabul edilen tek hediye kitap. Ancak cezaevi müdürü ‘Elif Hanım’a çok kitap geliyor rica etsem bir tane seçer misiniz’ diyor. Hemen usta gazeteci, yazar, araştırmacı meslek büyüğümüz Yaşar Aksoy’un Yürekler Selanik adlı kitabını ‘Ne denli zorlu koşullardan geçen bu ulus, elbet bunu da aşar Elifcim diye düşünerek’ uzatıyorum.’’