Araba kullanırken radyo açık, dinliyorum. Üst üste haberler içim daralıyor.
Dolar 39,73 TL, Euro 45,61 TL; tırmanmaya devam ediyor.
Akaryakıta gelen zamlar kesmedi, ÖTV ile birlikte yeni zam yağmuru kapıda.
Sunucunun zevzek ses tonu batmaya başladı ve durmuyor.
ABD savaşa dahil oldu, İran intikam için kırmızı alarm verdi.
ABD Hükümeti Türkiye’de 22 ilde ihtiyatlı olmaları için vatandaşlarına seslendi.
Yeter ama kapatıyorum radyonun sesini.
Kapatınca tüm bunlardan kurtulmuşuz gibi nefes alıyorum.
Ancak aklıma bu ülkenin iyi gazetecilerinden Fatih Altaylı’nın tutuklandığı geliyor.
Yine soluksuz kalıyorum üstelik bu kez aklımda kapatma tuşu da yok.
Yalnız ve güzel ülkem artık
Şanssız, huzursuz ve hukuksuz…
*
Meslektaşım Altaylı’nın tutuklanma gerekçesi o kadar trajikomik ki…
YouTube kanalında “Bu millet padişahını boğmuş bir millettir. Hoşuna gitmediği zaman, istemediği zaman padişahını yuhlamış bir millettir. Az uz değildir öldürülen, suikaste kurban giden Osmanlı padişahı…” sözleri yani bu genel bilgi gerekçe gösterilerek Altaylı’nın “Cumhurbaşkanını tehdit” suçlamasıyla tutuklanması ülkemizin hukuk barometresini kırmızıdan kıpkırmızıya döndürdü.
Böyle daha mı iyi oldu, bu cümleleri tüm ülkenin gözünün içine sokmak?
Geçtim; bu tutuklamanın ifade özgürlüğüne, gazetecilik mesleğine ve kamuoyunun haber alma hakkına yönelik ağır bir müdahale olduğunu, bir nebze iletişim stratejisi bilenler ‘ padişahla özdeşleşliği kabul etmenin’ artık hafızalara kazındığını öngörür.
Bu ifadelerin “tehdit” suçu kapsamında değerlendirilmesi, böyle bir tehditten her zaman korkulduğunun gizli tezahürü olarak algılanır.
*
Ülkenin ve kişilerin imajı önemlidir ama asıl derdimiz geldiğimiz noktanın bizlerin, özgür gazetecilerin ve meslek örgütlerinin varlığını tehdit eder bir boyuta taşınmasıdır. Ortada bir tehdit varsa aslında tam da budur.
Bir gazetecinin düşünce beyanı üzerinden tutuklanması yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürmek değil kapkara bir leke sürmektir.
Aydınlık meşalesini taşımaktan kıvanç duyduğumuz, kurtuluşun ve kurtuluşun yolunu emperyalizme karşı ilk kurşunu ile başlatan Şehit Gazeteci Hasan Tahsin, “Hukuk-u Beşer’de bir yazısında şöyle der; “fikri isyanlarımızı kalemlerimizle tazmin etmeye devam edeceğiz”
Etik ve ilkeli gazeteciliğin adeta tanımıdır.
Düşündüklerini söylemenin cezalandırıldığı bir zaman diliminde, bizler mesleğimizin temeli olan ‘Eleştiri’ hakkımızı nasıl kullanacağız?
**
Elbette Fatih Altaylı'nın tutuklanması kabul edilemez. Verdiği örnekten yola çıkarak ‘sen aslında böyle demek istedin’ diyen bir hukuk yorumu da akıl tutulmasıdır.
Ama mesele başka… Bu kadar sorunla boğuşan bir dünyada tünelin ucunda artık ışık değil top yekun batmamızı istedikleri bir bataklık görünmektedir.
Türkiye’yi felakete sürüklemek isteyen bir başka üst aklın, en tepedekileri ülkede otoriterliği perçinleştirmeyi hedefleyen senaryonun oyuncusu yapan bir üst aklın’ gölgesidir üzerimizde gezinen.
İster inanın ister inanmayın hiç bir aklı başında iktidar vatandaşlarına bu kadar eziyet çektirmeyi tercih etmez.
Göz göre göre ülkesini basın özgürlüğü endeksinde en son sıraya oturtmaya çabalamaz.
Çünkü bunların sonuç vermeyeceğini öngörecek kadar kabiliyet ve tecrübe sahibidir.
O yüzden bırakınız fikri isyanlarımızı kalemlerimizle tazmin etmeye devam edelim.
Yoksa tünelin sonunda bataklık sarihtir.
Fatih Altaylı gibi düşündüğünü dile getirmekten çekinmeyen kalemler o bataklıktan çıkar ama kendiniz dahil koca bir ülke bataklığa sürüklenmektedir.