Bu seçimden sonra ülkede ne değişir ne değişmez bilmiyorum ama cumhuriyet tarihinin en renkli seçim kampanyasını yaşadığımız kesin.
Liderlerin dili de değişti, tavırları da.
Siyasetin resmi, ciddi, soğuk kışı gitti, seçim meydanlarına sanki bahar geldi.
Genç bir dil hakim şimdi.
***
Temel Karamollaoğlu, gençlerin sıkça oynadığı bilgisayar oyunlarından örnekler verip, “Gençler; bilgisayarınız PUBG kaldırmıyor diye Fortnite’a muhtaç olmayacağınız günler için, haydi sandık başına. Saadet için oy kullanın’’ diyor mesela... Hani rüyanda görsen hayra yormazsın...
***
Sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun yine gençlere yönelik, teknoloji ağırlıklı, içerisinde oyun, instagram, snapchat, internet, adil kullanım kotası, download, bug, whatsapp gibi anahtar kelimeler geçen "Gelin, hep birlikte bugsız yeni bir dünya tasarlayalım" sloganıyla tanıtılan animasyon reklam kampanyasını izliyoruz.
***
Meral Akşener miting alanlarında yaptığı Erdoğan taklitleriyle, elindeki yemenisiyle asık yüzlü politikacı formundan çok uzakta.
***
Selahattin Demirtaş, TRT ekranından 'yapabildiği' tek konuşmada "O, habire size parmak sallayıp, damarları çıkıncaya kadar bağıran sahte kabadayılar, kendini dünya lideri zanneden bu üçüncü sınıf kasaba politikacıları..." falan diyor. Her zamanki gülümseten üslubuyla.
***
Muharrem İnce zaten işi öyle bir noktaya getirdi ki artık AK Partililerin bile sempatisini kazandı desek yalan olmaz.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın ağzından çıkan "Cumhurbaşkanımızın büyük bir dönüştürme gücü var. Herhalde sonunda Muharrem İnce AK Parti’ye katılma kararı alacaktır" sözleri her şeyi anlatıyor aslında.
"Muharem İnce keşke bizim tarafta olsa" demenin daha uzun şeklini seçmişler.
İnce'nin miting alanında izlettirdiği "Sen de paşasın, ben de paşayım, o da paşa" diyen Şaban videoları, AK Parti'den önce ateş bulunmamıştı, dumanla haberleşip, mağaralarda yaşıyorduk karikatürleri, kampanya efsaneleri arasına girdi bile.
***
16 yıl boyunca kendisine oy vermeyenlere bağıran, çağıran, hakaret eden, çöp diyen, pislik diyen, kadın mıdır kız mıdır bilmeyen, kekliği şemsiyeyle dürten, hayvan hakları konusunda ağzından tek kelime duymadığımız, bir türlü istenen yasayı çıkarma konusunda herhangi bir girişimi olmayan Recep Tayyip Erdoğan bile bu değişik ortamdan etkilendi. Ya da 'etkilenmek zorunda kaldı' diyelim.
Kendisini 16 yıldır ilk kez bir köpeğin başını okşarken gördük çünkü.
Köpek, dünyanın en tehlikesiz ırklarından biri olan 'spanish cocker'dı ve zincirle bağlıydı, Cumhurbaşkanı'nın görüntüsü başını okşamaktan çok görsel malzeme için 'kafasına dokanmak(!)' gibi görünüyordu gerçi ama olsun.
Yapılan anketler hayvansever oylarının tarikat oylarından daha yüksek olduğunu gösterdiyse demek... Olsun buna da şükür.
***
Bu ve benzeri tanıklıklar, Türkiye'nin dipten gelen bir değişim rüzgarına kapıldığını gösteriyor aslında.
Bakmayın siz iç savaş çığırtkanlarına.
Onların paçaları tutuştu. Tek bildikleri nefret tohumu saçıp, savaşla, kanla insanları sindirmeye çalışıp kendi dümenlerini devam ettirmek.
Türkiye değişiyor, daha da değişecek. Normale dönmek, verilen hasarları onarmak epey zaman alacak belki ama bu topraklara önünde sonunda yine barış gelecek, kardeşlik gelecek.
Sanat konuşacağız, bilimin ışığından ayrılmayacağız, kimsenin inancından dolayı küçümsenmediği günlere geri döreceğiz, ağaca, yeşile, doğaya verilen zararların yaralarını sarmaya çalışacak, senden benden ayrımlarını ileride utançla anacağız.
Cumhuriyet ve demokrasi bu ülkenin temeli... O temeli ne olursa olsun yıktırmadık, yıktırmayacağız.
Gönlünüz rahat olsun.
Herhangi bir bahaneyle 24 Haziran'da sandığa gitmeyenlerin de, bu dünyada, ahirette, paralel evrende artık her nerede karşılaşırsak; iki elimiz yakalarında olsun.