Kişisel ve toplumsal yaşantımızda “güven” duygusu son derece önemlidir. Kişilere, kurumlara olan güvenin sarsılması, toplumların ve ülkelerin geleceklerini şekillendirmesinde olumsuz gelişmelere yol açar.
Güvenin yitirilmesinde bir çok faktör etkin olur. Yöneten konumunda olanların söylem ve tutumları bunların başında gelir. İster şirket ve kurumlarda, ister ülke yönetimlerinde bulunanların “ben” duygusunu yenememesinin oluşturduğu yanlış politikalar, hangi rejim olursa olsun felaket zincirinin halkalarını oluşturur.

 

***

AKP’nin kuruluşundan bu yana geçen süre içersinde bunun bir çok örneklerini gördük, yaşadık. Atatürk’ü ve devrimlerini hedef alan politikalar sonucu karma ekonomi modeli ile kazanılan değerler, “yandaş” olarak nitelendirilen kesimlere aktarılırken bir “ötekileştirme” siyasetini gündeme taşıdı. “Vesayeti kaldıracağız” diye FETÖ'cü unsurlarla birlikte oluşturulan kumpaslarla TSK’nın dinamik unsurları budandı. 'Kürt Açılımı' adı altında Diyarbakır meydanında “megri, megri” diyerek Dolmabahçe Sarayı'nda zamanın AKP bakanları ile HDP milletvekillerinin ortak deklarasyona imza atmaları, parti kongresinde Barzani'yi öven sloganlar, Kobani'ye giden peşmergelere devletin verdiği destek, pişmanlık göstermeyen PKK'lar için sınırda kurulan “AF” mahkemeleri ve sonunda zamanın başbakanının “aldatıldık” sözleri, güven ortamını sarsan zincirin devam halkalarını oluşturmuştur. Aynı şekilde dış politikada da “aldatıldık” sözleri ile bozulan dengeleri yeni yeni düzeltmeye başlamışken, içte ve dışta güven ortamını oluşturmak için seçime gidilirken bazı hamleler yapılmaktadır. Alevilere yönelik birtakım söylem ve ziyaretler bunun
göstergeleridir. Alevilerin iki temel istekleri var: Birincisi cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, Diyanet Başkanlığı'nda temsil edilmeleri. 20 yıldır önünden geçmediği Hacı Bektaş’a gitmesi Erdoğan’a ne derece güven ve katkı sağlayacak ileride göreceğiz. Ancak görüldüğü kadar halk artık “aldanmak” istemiyor. Sözler değil, uygulamalar tıkanan güven ortamını onarabilir