Hararet nardadır, sacda değildir (Pir Sultan)
01 Nisan 2019 pazartesi akşama doğru sonuçlar ne durumda diye Halk TV’ye bakarken, birden ekrana tanıdık bir yüz çıktı, keyifli biçimde konuşmaya başladı: İrfan Değirmenci’ydi o. Herkes onu daha çocukluğunda, Ali Kırca’nın sunduğu “Siyaset Meydanı”ında çatır çatır konuştuğunda tanımıştı. İleride televizyoncu olmuş, değişik kanallarda çalışmış, sonra da işsiz kalmış… Serhan Asker’in sunumuyla, bundan böyle Halk TV kadrosuna katıldığı ve akşam haberlerini kendisinin sunacağı duyuruldu. Derken fonda Enver Aysever araya girdi ve gece bültenini “renkli bir formatla” kendisinin sunacağını belirtti. Derken kafam karıştı, “Peki Lale Özan Arslan ne olacak?” diye düşünmeye başladım ki, anında onlardan şu açıklama geldi: Rahmi Aygün, Lale Özan Arslan, Semra Topçu, Barış Yarkadaş, Hakan Gültekin ve Gökhan Demirel’in Halk TV’den istifa ettiğini ve kendilerinin “emekten yana” olacaklarını duyurdular.
Geçirilen son seçim gecesi sabahlara değin gözünü kırpmadan, güler yüzünü soldurmadan, gözündeki parlak canlılığı yitirmeden, giderek yükselen CHP oylarını büyük bir coşkuyla duyurarak seçim haberlerini sunmuştu! Kovulduğunu bilmeden. Bütün bunlar “bir nisan” şakası olabilir miydi? Bu bir devrim miydi, yoksa darbe mi?
Halk TV’nin ve ülkemizin ilgi odağı, büyük iletişim uzmanı Sayın Uğur Dündar, olayı “Halk Televizyonu'nu bugünlere getiren ekip” olarak tanımlamıştı.
Kimler mi onlar? Rahmi Aygün, TRT’nin “TRT” olduğu dönemlerde, o kurumun donanımlı bir spikeriydi. Birkaç geçici uğraştan sonra, bilgi ve deneyimlerini Halk TV’de kullanarak toplumu aydınlatmayı seçmiş. Orada haber müdürlüğü görevini üstlenmiş.
Lale Özan Arslan, başlangıçta bir tiyatro sanatçısı. O da bir dizi yayın çalışmalarından sonra Halk TV’ye girmiş, orayı “çok sevmiş”, oranın simgesi; iyimser ve güler yüzüyle de her gün saatlerce evlerimize konuk olmuştur. Örneğin bende Halk TV hep “Lale Özan Arslan” imgesiyle canlanmıştır. Belki anımsamaz; bir gün Rahmi Aygün’ü ziyarete gittiğimde karşıma çıkınca, utanmasam, “sevgili kızım!” diye bağrıma basacaktım! Elini sıkabildim yalnızca.
Semra Topçu, coşkulu ve ivecen konuşmalarıyla belleğimize yerleşmiş sıcak bir iletişimciydi. Halk TV çalışanlarının maskotu gibiydi sanki. Sabahları onu görememek bize çok dokunuyor.
Barış Yarkadaş bir televizyon kanalına sığmayacak denli çok yönlü; her an kitlelerle yüz yüze yaşayan, durmadan haksızlıkları kovalayan, tek kişilik bir parti gibi her an her yerde etkisini duyumsatan yiğit bir devrimcidir. Siz onu kovamazsınız, o da sizi yanında tutmaz.
Kovulan öteki iki insanı hiç tanımıyorum. Belki tanıyacaktım onları da...
Daha önceden de Makbule Cengiz gibi en güç koşullarda aktardığı gezi haberleriyle “Jeanne d’Arc” türü bir kadın kahraman olarak yerleşmişti belleklere; Elif Doğan Şentürk’ü, incelik dolu bir sunucu olarak sevmiştik…
Ben sorumluluğu Genel Müdür Şaban Sevinç’e yüklemiştim. Yanılmışım. Özellikle 1 Nisan olayında… Bu işte bir hizip girişimi var gibi. Deniz Baykal’ın rahatsızlığına bağlı duygusallığı bir yana koyalım: Kızı Aslı Baykal kanalın hem yönetim kurulu üyeliğine, hem de başkan yardımcılığına getirilince, Genel Yayın Koordinatörü Serhan Asker’le birlik olmuş ve ikisi karar erkini kendilerinde toplamış. Nasıl olsa yeni patron! Sayın Sevinç, kovulan arkadaşlarına, “Bu kararda hiçbir etkim olamadı” demiş. Bunu onlardan birisi söyledi bana. Anladığım kadarıyla geriye kalanlar daha solda (“emekçiden yana”) bir yayın düşlüyor. İrfan Değirmenci de o düşüncede, ama ötekiler gibi ayrımcı gelmedi bana: “Hepimizin hocası Uğur abi olmadan bu iş zor, ille de aramıza katılmalı” deyip durdu.
Kırk iki yaşına basmış saf çocuk!