Turgut Özakman'ın "Şu Çılgın Türkler" kitabı başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemine dair pek çok kitabı ara ara yeniden elime alırım. Okudukça da yaşadığımız ülkenin hangi zorluklarla kurulduğunu, nelere rağmen özgürlüğümüze kavuştuğumuzu bir kez daha hafızama kazımaya çalışırım. Mustafa Kemal ve askerlerinin, sadece büyük devletlere değil, İstanbul hükümetine, mandacılara, çetelere, hainlere, dini kullanan hacı hoca takımına, ayaklanan azınlıklara ve asker kaçaklarına karşı verdiği mücadele, tüm ülkelere ve onların vatandaşlarına ders niteliğindedir.
Aradan 100 yıl geçtikten sonra diyebilir miyiz ki ülkemizi parçalamak isteyen bu karanlık güruhtan kurtulduk? Tam tersine savaş meydanlarında yenemedikleri Türk milletini bugün, daha farklı yöntemlerle parçalamaya, yok etmeye, ekonomik gücünü sömürmeye çalışıyorlar. Sadece bu kadar da değil... Bu kendini bilmezler; doğal güzelliklerimizi yok etmek, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizin gelirini yurt dışına kaçırmak, çiftçimizi tarladan koparmak, insanlarımızı yurtlarından çıkarmak, halkımızı köleleştirmek ve yeniden pasifleştirmek için büyük çaba sarf ediyorlar.
***
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları sadece özgürlülerine kavuşmadı, aynı zamanda zihinsel bir aydınlanma yaşadı. Baskıdan, zulümden fakirleşip, sosyal yaşamlarını kaybeden yurdum insanı, Cumhuriyetle birlikte yeniden kendine geldi. Seçme ve seçilme gibi pek çok hakka kavuştu. Bunlardan biri de kız çocuklarının okuma hakkıydı. "Kadının adı AKP'den önce yoktu" diyenlere aldırmayın, Cumhuriyet sayesinde o hakka kavuşup eğitim alan pek çok Türk kadını ülkenin dört bir yanında farklı görevler üstlendi. Tüm engellemelere, mahalle baskılarına rağmen başarıdan başarıya koştu...
“Koştu” derken içlerinde gerçekten koşarak Türkiye'nin adını dünyaya duyuranlar var. Onlardan biri, belki de en çok tanınanı Bakiye Duran... Ultra maratonun yalnız ve cesur kızı olarak adlandırılan Bakiye Duran, Türkiye’yi uluslararası maraton ve macera yarışlarında temsil eden ilk kadın sporcu.
Bugün "Z" kuşağının eğilimleri, davranışları konuşulurken Bakiye Duran kendine "- mişli geçmiş zaman kuşağı" benzetmesi yapıyor. Ve hayatını, "Cesaret Yalnızdır" adlı kitabında tüm kuşakları imrendirecek şekilde en doğal haliyle anlatıyor. Samsun'un Hilmiye Köyü'nde 8 çocuklu bir ailenin beşinci evladı olarak dünyaya gelen Bakiye Duran, babasının verdiği öğütten yola çıkarak, "Hangi işi yaparsanız yapın, en iyisi olun" diyor. O köy çocuğu olmayı bir avantaja çevirdi ve yaşadığı tüm zorluklar karşısında güçlenerek daha iyisi olmak için mücadele etti, kendi kendinin öğretmeni oldu, çok çalıştı. 100 metreden 42 kilometreye kadar yol yarışları, pist yarışları, lig yarışları, kros ligi yarışları, yarı maratonlar, tam maratonlar ve sayısız yarış koştu. Ve bunlar da onu kesmeyince ultra maratonlara ve macera yarışlarına katıldı.
Neredeyse katıldığı her yarıştan dereceyle dönen, Türkiye'yi yurtdışında temsil eden Duran ne yazık ki katıldığı yarışlarla dünyayı gezerken hep tek başınaydı. Diğer ülkelerin sporcuları; antrenörleri, masörleri, yardımcılar, aşçıları, şoförleri ile yarışmalara katılırken o tüm yarışlarda ipi yalnız göğüsledi.
***
Yılmadı, ülke ülke gezerek keşfetmeye, öğrenmeye, kendiyle yarışmaya, yeni dostlar edinmeye, öğrendiklerini anlatmaya ve yol göstermeye devam etti. Nasıl okulda fen bilgisi derslerini öğrencilerine en iyi şekilde anlatan bir öğretmense, koşarken de amacı Türk kızlarına örnek olmak, sporu sevdirmekti. Bakiye Duran, "Koşun" diyor, "Koşun... Sevdikleriniz için, hayalleriniz için koşun."