"Hayatımızın en korkunç 'kısa' filmi!” başlığını vermişti yazısına Mehmet Karabel Ustamız;  “Soruyla başlamak belki doğru değil ama hayata böylesine korkunç. Böylesine çaresizce veda etmek! Acaba sadece Türkiye’ye mi mahsus?
Hafta sonuna “bir” kala İzmir’in kalbi, Alsancak’ın en hareketli “göbek” bölgesi.
Yağmur şiddetli; gök delinmiş sanki. Daracık sokak. Neredeyse ayak bileğinize kadar yağmur suyu ile dolu.

İşyerlerinin güvenlik kameraları ise saniye, saniye kayıtta...(Güvenlik videosundaki görüntüler kan dondurucu...)Önce karşıya geçerken yolu yarılamış bir erkek;.İnanç Öktemay, antikacı 44 yaşında...
Ve aynı saniyelerde onun arkasından ayağını su birikintisine doğru atan Doktor adayı Özge Ceren Deniz. Henüz 23 yaşında...

Aman Allahım, ilk adımını atar atmaz suyun içine yanlamasına düşüyor Özge...Hareketsiz...Herkes şaşkın...Kızın arkasındakiler dehşetle kaçışırken Özge’den önce karşı kaldırıma ulaşan İnanç Öktemay genç kızın suya düştüğünü görüyor ve hiç düşünmeden yağmurun dolduğu sokağa yeniden girip Özge’ye ulaşıyor ve tam yardım için genç kıza elini uzattığında onu de elektrik çarpıyor ve genç adam da arka üstü suyun içine yuvarlanıyor.

Bunların tamamı yedi (7) saniyede başlıyor ve bitiyor.
Aynen ömürlerin hızla sona erdiği” gibi...
Türkiye’nin üçüncü büyük kentinin 6 metrelik daracık sokağındaki o korkunç tablo var ya elektrik cereyanına kapılan iki İzmirli’nin hayata veda ettiği saniyelerdeki adresleri olmuştu!”

Devam etmiş sorusuyla Karabel; “ Yağmur suyuna basıp karşıya geçerken kaçımız o “üç parmak” sudaki “elektrik akımı”na kapılıp hayatını kaybetme riskiyle yaşar?
Söyleyin, içinizden geçeni söyleyin; kaçımız “Acaba yağmurda bastığım yerde elektrik akımı olabilir mi?” diyerek “Ölüm korkusu” ile yaşamayı hayat biçimi olarak kabul eder?”

xxxx

Bütün ülke bu iki pisi pisi ölüme kahroldu, infial büyüktü.

İzmir’in en işlek sokaklarının birindeki vurdumduymazlık, öfke kabarttı. 

Skandal ötesiydi yaşananlar...

Yetkili kurumlar, belediyesiyle elektrik dağıtım şirketiyle topu birbirine attı.

Bilirkişi ön raporu netti;  ihmal vardı ihmal!

Savcılık el koydu, 39 gözaltı kararı verildi.

xxxx

Gazeteci çağının tanığıdır sözüne bir örnekti İzmir’i 64 yıllık gazetesi Ege Telgraf’ta 5 yıl önce yayımlanan haber de.

Muhabir kardeşim Utkucan Akkaş, olayın yaşandığı aynı noktayla ilgili bir haber yazmış, gazetesi de manşetten görmüştü; “Çözüm İçin İlla Biri Mi Ölmeli?”

Haberde esnafın tepkilerine ve bir köpeğin elektrik çarpması sonucu ölümüne yer verilmişti.

Gazeteci ve gazetesi görevini yapmış, yetkilileri uyarmıştı.

Ama aldırış eden yoktu. Nasıl kaza denirdi bu hadiseye?

Haber ise son olayın resmen cinayet olduğunu ortaya koyuyordu.

Sanki birilerinin ölmesini beklemişler…

Fazla söze gerek yok…

Bu şekilde ölmek, bize özgü. Ülkemizin halini en net anlatan durum.

İlk astronotumuz Alper Gezeravcı  55 milyon dolar’a uzaya gider, iki gencecik insanımız  kentin ortasında cereyana kapılır, can verir.

İktidarıyla, yerel yönetimiyle - maalesef- kötü yönetiliyoruz kötü. 

Ne çabuk unuttuk iki hafta önce Torbalı’daki 5 canımızın öldüğü ve 63 vatandaşımızın yaralandığı patlamayı.

Her şey çok pahalı ama insan hayatı en ucuz ülke Türkiye(!)

Yazıklar olsun. İki canımız, iki güzel insanımız gitti. Vay gidene…

Nasıl yazdıydı 44 yıl önce Ataol Behramoğlu ;

“Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum

Harlı bir ateş gibi derinde yanan

Haramilerin elinde bunalan

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum…”