İklim değişikliği artık dünyanın kabul ettiği global bir gerçek! Ama bu konu öyle bir konu ki hem dünya liderlerini bir araya getirecek kadar genel, hem de su kesintileri ile günlük yaşamı etkileyecek kadar da yereli ilgilendiriyor. Ve bu konuda her kesimin üzerine düşen ödevler var. Hatta yerelde veya ülke ölçeğinde tüm politika, strateji ve yatırımlar iklim değişikliğini azaltma odaklı olarak geliştirilmek zorunda! Şimdiye kadar hep devletin veya ülkelerin iklim değişikliğine karşı yapabilecekleri veya yapması gerekenleri yazdık. Peki ya yerel yönetimler, onlara düşen ödevler yok mu? Tabii ki var! Bu noktaya Yeşil Gazete'de İzmirli kardeşimiz Koray Doğan Urbarlı yazısında çok güzel parmak basarak, şöyle diyor;
“Genel olarak bakınca bir yerel yönetimin, yetki ve sorumlulukları dâhilinde iklim değişikliğine karşı mücadele edebileceği beş temel nokta var; kentte bulunan konutlarda enerji tasarrufu düzeyini olabildiğince yükseltmek ve binaları enerji tasarruflu hale getirmek. Kentte kullanılan enerjinin fosil yakıtlardan değil, yenilenebilir enerjiden elde edilmesini sağlamak. Ulaşım sektörünü geliştirmek ve burada ortaya çıkan salımları düşürmek. Kentsel ve sanayi atıklarını azaltmak ve geri dönüştürmek. Ve son olarak da adaptasyon.
Burada belki adaptasyon üzerinde biraz daha fazla durmakta yarar var. Kentlerin tümden bir dönüşümünü gerektiriyor çünkü adaptasyon. Birkaç örnek vermek gerekirse kuraklığa hazır olmayı; uzun kuraklıklardan sonra birden gelen yağışlarla ortaya çıkacak sellere hazır olmayı; eğer kent deniz seviyesindeyse denizin yükselmesine ve tuzlanmayla birlikte su kaynaklarının yitirilecek olmasına hazır olmayı; artan nüfus ve göçler ile birlikte ortaya çıkacak su talebindeki artışa hazır olmayı; hava kirliliğinden ya da ani sıcaklık değişikliklerinden dolayı ortaya çıkacak sağlık sorunlarına ve büyük nüfus hareketlerine hazır olmayı gerektiriyor adaptasyon…
Bu yüzden iklim değişikliğini yoğun olarak konuşmaya vesile olan Paris COP 21’e giderken yerel yönetimlerin en çok üzerine düşmesi gereken konu, artık, iklim değişikliğini kaynağında durdurmaya çalışmak ve etkilerine kenti ve kentliyi hazırlamak. Türkiye’de ise şu anda gidişat bunun tam tersi yönde. Başta İstanbul olmak üzere büyük kentler ne yapıyor? Yüzlerce yıllık kent bostanlarını yok ediyor, şehrin en büyük yeşil alan ve su kaynağı olan bir yere havaalanı ve köprü yapılıyor! Bunun tek bir anlamı ve yararı olabilir. İstanbul yaşanmayacak hale geldiğinde o köprüden geçip, o havaalanına ulaştıktan sonra iklim değişikliğine adaptasyonu sağlamış, doğaya uyumlu hale gelen ya da gelmeye çalışan ülkelerin, kentlerine kaçmak!”
Ülkemizi terketmek gibi bir niyetimiz tabii ki yok ama iklim değişikliğini önlemede yerel yönetimlere önemli görevler düşmekte! Var olan yeşil alanları yok ederek yapılaşmaya açmak yerine imar planlarında büyük yeşil alanlar oluşturmak, dere yataklarında yapılaşmaların önlenmesi, egzos emisyonlarını azaltan ulaşım projeleri, kent sınırları içinde fosil yakıta dayalı karbon emisyonları yüksek sanayi yatırımlarına olumlu görüş vermemek, kent ve kentli bilincinin artırılması, gibi! Ama ne yazık ki ülkemizde henüz, yerel yönetimlerin gündeminde iklim değişikliği ve karbon emisyonlarını yerinde azaltım hedefleri görünmüyor.