Türk öykücülüğünün simge adlarından Sait Faik, "Haritada Bir Nokta" adlı öyküsünde ne güzel açmıştır içini: “…Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Ben de yazmaya heveslenmeseydim, meraklı olmasaydım, tümcelere dokunmasaydım deli olmayacaktım ama kendimi eksik, yalnız, üzgün duyumsayacaktım.
Yazmak… Düşünsel eylem… Buluşmanın, paylaşmanın, umutlanmanın, çoğalmanın adresi…
Ne çok yazdım dergilerde, gazetelerde. Sayısını unuttum inanın. Şiir, şiirsel metin, deneme, gazete köşe yazısı… Dönüp bakınca geriye elli yılı da geçmişim!
Böyle bir yaz günüydü belki de. On altı yaşımı sürerken 1962’de, Ceyhan Lisesi’nde öğrenciyken… “İleri” adlı yerel bir gazetede köşe bulduğumda, heyecanıma, coşkuma tanım bulabilir miydim? Olası değil!
Sonra memleketim Gaziantep’in Haber, Işık, Sabah, Olay; Urfa’da Akgün, Şafak, Yeni Urfa, Fırat, Demokrat Urfa gibi birçok yerel gazetede köşe yazılarım çıktı, sanat sayfaları hazırladım.
O gün bugün severim gazetede yazmayı. Ancak şiire, denemeye doğru kalem çaldıkça, birçok dergide sorumluluk aldıkça yolum yazın, sanat dergilerine düştü, gazetelerde yazma ereğim aralandı.
Yazmak okuyucuya karşı bir sorumluluk elbet. Biçimi, biçemi, özü, iletisi ile. Yazmak, düşünce üretmek, kalemin gücünü göstermek, yaşamı yazıyla donatmak sanıldığınca kolay değil.
Yazdıkça çoğalır insan. Yazdıkça yaşar. Yazdıkça açılır, aydınlanır, güzelleşir, gönenir…
Ben de öyle oldum; yazmanın erincine vardım, yazmakla çoğaldım. Ayakta dirençle, gönençle duruyorsam yazmanın gücüyle elbet.
Şimdi Dokuz Eylül Gazetesi’ne konuşlandım; sessizce, usulca, şiir sıcaklığıyla geldim, ilişiverdim köşeciğine!
Çarşamba’yı sel almadan... Haftanın ortasına, Çarşamba’ya kurdum yazı soframı; gazetenin sorumluları da uygun buldular, bu köşeye oturdum. Hoş buldum, hoş gördüm, hoş buluştuk...
Ne yapacağım ben bu köşede?
Yazacağım elbet; şiirden, kitaptan, sanattan, yazından, kültürel devinimlerden…
Sevginin, barışın, yaşama sevincinin, umudun, aydınlığın, insanca güzelliklerin, dayanışmanın, paylaşmanın tadıyla… Kırmadan, incitmeden, yormadan…
Yıllar önce çocuksu hevesle başlayan, el yazısıyla kendine gazeteler çıkaran, on altı yaşında yazılı basınla tanışan, yerle gazetede yazma heyecanını yaşayan, arada kimi gazetelere konuk olan Oğuz için, yetmiş yaşına adım atarken, kendi gazetesinde yazmaya başlamasının heyecanını paylaşmazsam, eksik kalırım!
Nicedir yazan dostlarım, arkadaşlarım, tanışlarım var; Orhan Baykal, Cengiz Güven… TRT İzmir Haber Müdürlüğü’nden birlikte görev yaptığım, haber yoldaşı olduğum…
Okan Yüksel; hemşehrim, şiir dostum, yazınla, şiirle yeniden buluşmama olanak sağlayan kardeşim…
Adlarını yazarken, söylerken yanlışa düştüğümüz dostlar; Atila Sertel, Atilla Köprülüoğlu, Murat Atilla…
Ankara’dan dostum, büyüğüm, Oluşum Dergisi’nin annesi, ışıklar içinde olsun Fahrünnisa Kadıbeşegil’in oğlu Ahmet Kadıbeşegil…
Saydıkça usuma gelen güzel insanlar; Elvan Feyzioğlu, Haluk Işık, Kaya Çelikkanat, Misket Dikmen, Serdar Öztürk, Neslihan Perşembe, Nüvit Tokdemir, Ünal Tümin…
Dokuz Eylül’e yazan tüm yazar arkadaşlar elbette; hepinize merhaba.
Okurum olacak güzel dostlar, size merhabamı sunmadan, bu yazıya nokta koyar mıyım hiç?