Türkiye’nin en gözde tatil beldelerinden, her yaz milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlayan İzmir Çeşme, bu kez doğal güzellikleriyle değil, Anayasa’yı ve yasaları hiçe sayan pervasız bir işgalle gündemin merkezine oturdu. Bir site yönetimi, sitenin önünde bulunan ve kamuya ait olan sahil şeridini, demir kapılar ve tel örgülerle tamamen halkın erişimine kapattı.
Bu kanunsuz uygulama, bölgeye denize girmek için gelen vatandaşların ve olayı sosyal medyada gören binlerce kişinin büyük bir öfke ve şaşkınlık yaşamasına neden oldu. Halka ait olan bir kıyı şeridinin, hiçbir yasal dayanağı olmadan özel mülk ilan edilmesi, Türkiye’de uzun yıllardır devam eden kıyı işgalleri tartışmasını yeniden alevlendirdi.
‘Burası tapulu mülkümüz’ tabelasıyla anayasal suç işlendi
Söz konusu işgalin en cüretkar yanı, şüphesiz ki plajın girişine asılan tabela oldu. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve ilgili kanunlarca “Devletin hüküm ve tasarrufu altında” olduğu açıkça belirtilen bir alanın, “tapulu mülk” olarak ilan edilmesi, basit bir işgalin ötesinde, ülkenin temel hukuk kurallarına karşı işlenmiş bir suç niteliği taşıyor. Sitenin girişine kurulan güvenlik kulübesi, bariyerler ve yüksek çitler, bu alanın sadece site sakinlerine özel bir yaşam alanı olarak tasarlandığını, halkın ise bu “özel” alandan dışlandığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu manzara karşısında vatandaşlar, “Kendi ülkemizde, kendi denizimize girmek için izin mi alacağız? Parası olanın kanunları hiçe sayabildiği bir düzen mi bu?” diyerek tepkilerini dile getirdi. Olayın sosyal medyada yayılmasıyla birlikte, binlerce kullanıcı “#sahillerhalkındır” etiketiyle duruma isyan etti ve yetkilileri göreve çağırdı. Bu cüretkar eylem, bireysel bir keyfiyetin ne denli ileri gidebileceğini ve kamu otoritesinin denetim eksikliğinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini acı bir şekilde gösterdi.
Kıyı Kanunu ve anayasa ne diyor?
Peki, hukuki durum gerçekten nedir? Bir site veya özel bir işletme, bir plajı kapatıp “burası benim” diyebilir mi? Cevap, hem Anayasa’da hem de Kıyı Kanunu’nda net bir şekilde “Hayır” olarak verilmiştir.
Anayasa Madde 43, bu konudaki en temel güvenceyi sunar. Maddeye göre, “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.” Bu madde, kıyıların mülkiyetinin devlete ait olduğunu ve hiç kimsenin özel mülkü olamayacağını kesin bir dille ifade eder.
Bu anayasal ilkeyi detaylandıran 3621 sayılı Kıyı Kanunu ise daha da nettir. Kanunun 5. maddesi, “Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır” der. 6. madde ise kıyı çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alanı kapsayan sahil şeridinde, duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engellerin oluşturulamayacağını belirtir.
Dolayısıyla, Burcu Sitesi’nin yaptığı uygulama, hem Anayasa’ya hem de Kıyı Kanunu’na açıkça aykırıdır. Asılan tabela hukuken geçersiz, kurulan engeller ise derhal kaldırılması gereken yasa dışı yapılardır.
Çeşme'de bitmeyen sahil işgalleri sorunu
Çeşme’de yaşanan bu son olay, maalesef münferit bir vaka değil. Yıllardır ilçenin ve Türkiye’nin diğer popüler tatil beldelerinin kanayan yarası olan plaj işgali sorununun en yeni ve en cüretkar örneği. Lüks siteler, oteller ve beach club’lar, çeşitli yöntemlerle halkın plajlara ücretsiz ve serbest erişimini engellemeye çalışıyor.