Özellikle İzmir ve ilçelerinin başını çektiği 'yerel tohum', 'tohum takas', 'atalık tohum' şenlikleri ile bir farkındalık yaratıldı. Verimi düşük, hastalık dayanımı zayıf ve raf ömrü kısa olan 'Atalık' tohumlarla bir yere varılamayacağını söyleyenler ise hem haklı hem de haksızlar.

Hem haklı hem de haksız olmak kafa karıştırmasın. Şunu söylemek istiyorum; haklı tarafları var. Atalık tohumlarla 84 milyon insanımızı doyurmak mümkün değil.

İtiraz edenlerin de söylediği gibi bu tohumlar modern tarım sistemi içinde kendine yer bulmakta çok zorlanıyorlar. Çünkü verimleri düşük, uzun nakliye süreçlerine dayanamayacak kadar raf ömürleri kısa ve günümüzün bir çok zirai hastalığına karşı da korumasızlar.

Ancak temel mesele şu; bu ülke tarıma kendi değerleri üzerinden yeniden dört elle sarılmak zorunda. Ülkemizde kullanılan tohumlar için bir zamanlar söylenen şehir efsaneleri artık gerçekten de hikaye oldu. Yani Türkiye tohum konusunda ne sonuna kadar İsrail’e, ne Hollanda’ya ne de başka bir ülkeye bağımlı değil.

Türkiye, onlarca tohum ıslah firmasıyla çoktandır kendi tohumlarını ıslah ediyor, kendi çeşitlerini tescil ettiriyor ve hatta bu Türk patentli tohumları yurt dışına da ihraç ediyor.

Elbette tohumda ithalatı, dışa bağımlılığı sıfıra çekmek mümkün değil. Kaldı ki böyle bir gereklilik de yok.

Şimdi yeniden 'Atalık' tohumlarımıza dönüp, eleştiri üzerine eleştiri yapanların haksız oldukları tarafa bir pencere açayım.

Bir kere tohumda yerlileşme çok önemli bir harekettir ve az önce de yazdığım gibi Türk firmaları bu konuda oldukça başarılı sonuçlar elde ediyorlar. Ancak, bu ıslah firmalarımız sadece ithal tohumları, farklı coğrafyaların yerel tohumlarını getirip ıslah etmiyorlar.

Anadolu’yu karış karış gezip, anneannelerimizin çeyiz sandıklarının dibinde dahi bulsa, bu toprakların geleneksel, yerel, yerli tohumlarını buluyor ve bunları ıslah programlarına alıp, modern tarımın ihtiyaç duyduğu yeni çeşitleri geliştiriyorlar.

O yüzden Atalık tohumlar konusu, toplumda bir farkındalık yaratması, bir umut olması, tohum ıslah firmalarına da bir ufuk açması bakımından oldukça faydalı bir konudur. Türkiye, yerli tohumları konuştukça, Anadolu’nun has değeri olan Atalık tohumları konuştukça, tohumdaki yerlileşme hamlesi için de bir deniz feneri yakmış oluyor.

Hepimiz biliyoruz ki, Anadolu, tarımın ana vatanıdır. Anadolu, yüzlerce medeniyeti beslemiş, büyütmüş ve sonra tarihin naif kollarına teslim etmiştir.

Söz konusu Anadolu olunca, 'Atalık' tohum da üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konudur. Anadolu’nun Atalık tohumları, belki de tüm dünyanın en orijinal gen havuzunu oluşturan tohumlardır.

Elbette anneannelerimizin çeyiz sandıklarında saklayarak bugünlere taşıdığı o 'Atalık' tohumları sadece saklanıp korunması gereken birer kutsal hazine olarak değil, alıp işlenmesi gereken, ıslah edilerek dünyanın en sağlıklı, en verimli en aromatik ürünlerini elde etmek için bir zenginlik olarak görülmelidir.

Elbette çiftçilerimizin çok ciddi sorunları var, üretimlerini sürdürüp sürdürememe gibi hayati bir yol ayrımında bulunuyorlar. Kalkıp, kitabın en ortasını açıp bütün bu krizin çözümü Atalık tohumlardan geçer dersek, kimse inanmaz, ciddiyetten de uzak kalır.

Ancak, tekrar ederek yazımı bitireyim... Atalık tohumlar yerli ve milli bir tarım politikası için birer deniz feneridir. O feneri gözden kaçırmadan yol alırsak, geleceğimiz aydınlık olur…