Malum, depremden yoğun bir şekilde etkilenen 11 ilimiz, rakamlar net olmasa da Türkiye tarım üretiminin yüzde 20’sine yakınını karşılıyorlardı. Bugünlerde çarşı da pazarda başta soğan olmak üzere bazı ürünlerin fiyatlarında yaşanan artışların ister istemez deprem bölgesinde yaşanan ve yaşanacak olan üretim kayıplarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını düşünüyorum. Hatta hükümet de bu ürün grubuna ihracat yasağı getirdi. Aslında hepimizin emin olduğu bir konu varsa o da şu, çok ciddi önlemler alınmazsa, 15 milyon insanın yaşadığı ve büyük oranda da tarımla geçindiği bölgenin Türkiye’ye etkisi büyük olacaktır. Bu hemen bugünden de olabilir, yeni üretim sezonlarının sonuna doğru da patlak verebilir. Ancak, oturup bu kabusu yaşayıp yaşamayacağımızı beklemek yerine yapabileceklerimiz olduğuna inanıyorum. Hatta fazla iyimser bulabilirsiniz ama deprem bölgesinde yeni bir tarımsal başarı hikayesi dahi yazabiliriz. Çünkü Türk tarım sektörünün özellikle üretim ayağının çok doğru yapılanmadığını biliyoruz. Sektör çok büyük olduğu ve milyonlarca insanı içinde barındırdığı için de politika değişikliklerine gitmek, sektörde yerleşmiş hataları düzeltmek çok kolay olmuyor.
***
Şimdi önümüzde şöyle bir durum var: Tarımsal üretim potansiyeli çok yüksek bir bölgemiz, büyük bir depremle sarsıldı. Evet, ölümler ve acılar unutulacak gibi değil ama orada hayatta kalanların da bir şekilde yeniden bir düzene kavuşması, yeniden üretebilir hale gelmesi ve kendi kazançları hayatları sürdürmeye başlaması gerekiyor. Çünkü sadece devlet destekleri ile kısa vadede bunun mümkün olmayacağını biliyoruz.
Burada benim de ufkumu açan ve bugünkü köşe yazımda ele alacağım öneri Ziraat Odaları ile tarım alanındaki STK’lardan geldi. Dediler ki, devlet makine parkı kursun, tarım alet, ekipman ve makinelerini kaybeden üreticiler bu parkı kullanarak üretimlerini sürdürebilsinler.
Öneri oldukça makul ancak bölgeyi yeniden ele alıp, Türkiye’de olmasını arzu ettiğimiz tarımsal üretim yapılanması için bir modele dönüştürme fırsatını da görmeliyiz. Burada en önemli unsur yüzbinlerce küçük üreticinin varlığını unutmamak. Bu kadar büyük sayıdaki küçük üreticiyi doğru bir model üzerinden üretime katmak için de bence kooperatifçiliği, yeni, işlevsel ve modern yüzü ile bölgede hayata geçirmeliyiz. Bu modeli de çok ciddi bir tarımsal üretim planlaması, bu planlamayı ciddi şekilde destekleyen bir devlet destek mekanizması ile tamamlamalıyız.
***
Bölgede kooperatiflerin ihtiyaç duyduğu makine parklarını, soğuk hava depolarını, tarımsal ürünleri işleyecek tesisleri, ambalaj tesislerini bir seferberlik ilan ederek devlet yapmalı ve tüm bunlarla birlikte üretimin tüm süreçlerini yönetecek doğru bir sistemi hayata geçirmelidir.
Elbette hasada kadar olan süreci bu şekilde planlayıp desteklemekle de kalınmayıp, hasat sonrası pazarlama ve ihracat ayağı da yine bu sistem içinde organize edilmelidir.
Tarımla yakından veya uzaktan ilgilenen herkes biliyor ki, bizim tarımsal üretim yapılanmamız, ülkemizin makro tarım politikaları henüz arzu edilen düzeyde değil. Ülke olarak tarımsal üretim potansiyelimizi tam olarak hayata geçiremiyor ve bu alandan alabileceğimiz maksimum katma değerden de oldukça uzağız.
Bu gerçeği önümüze koyduğumuzda da doğru yapılanmaya ne zaman geçeriz sorusunun cevabı işte önümüzde duruyor.
Bunu bugün de başaramayacaksak ne zaman?