2006 yılında Çandarlı’da arkadaşlarıyla futbol oynayan 17 yaşındaki Tayfun Erdem bir anda yere yığıldı ve hastaneye kaldırıldı. Kalp yetmezliği teşhisi konulan Tayfun’un durumu krtikti ve acilen kalp nakli olabilmesi için listeye alındı. Tayfun’un annesi çaresizce Ege Üniversitesi Hastanesi’nde beklerken hiç tanımadığı bir ingiliz anne o dakikalarda Bodrum’da tatil yaparken aynı çaresizliğin kollarına düştü...
Tayfun’la aynı yaşta olan Oliver, girdiği havuzda beyin kanaması geçirmiş ve beyin ölümü teşhisi konmuştu. Ailenin önünde iki seçenek vardı ya otopsi yaptıracaklar ve çocuklarının genç yaşta neden kaybettiklerini öğreneceklerdi yada organ bağışında bulunacaklar ve Oliver’ın başkalarına hayat olmasını sağlayacaklardı. Onlar zoru seçerek oğullarının fişini çekmeyi kabul ettiler ve Bodrum’dan İzmir’e bir başka anneyi hayata yeniden bağlayan o haber geldi...
Oliver’in kalbi, yaşıtı Tayfun’a uyumluydu ve vakit kaybetmeyen doktorlar hemen ameliyata girdi. Çok zor olan kalp nakli inanılmaz bir başarıyla tamamlanmıştı, artık deli dolu bir genç olan Tayfun yeni hayatına başlayacaktı. Adeta 2. kez dünyaya gelen Tayfun eskisinden bile neşeliydi ancak hem öncesinde organlarında oluşan hasarlar hem kalp naklinin getirdiği zorlu mücadele yüzünden gençliğini sürekli hastanelerde geçiriyordu. Yaşamayı her gün yeniden hisseden o güzel yürekli insan bu durumda bile başkalarına yardımcı olmak istiyordu. Hastanelerde gördüğü çocuklara yardımcı olabilmek, organ nakli için insanları teşvik etmek için aklına gelen her şeyi ya kendi yapıyor ya bir şekilde yardım toplayarak yaptırmaya çalışıyordu. Arkadaşlarıyla beraber kurdukları ‘Özgür Palyaçolar’ grubuyla birlikte yılbaşı olsun, bayram olsun hastane hastane gezerek çocuklara moral vermeye, ailelerine destek olmaya çalıştılar...
Tayfun bunları yaparken bir yandan da ona hayat veren kalbin sahibini düşünmeden edemiyordu. Kurallara göre organ nakli olan kişiler ile bağışçıların bilgileri paylaşılmadığı için bu amacına bir türlü ulaşamamıştı Tayfun. Ancak hiç pes etmeyen bu deli yürek işin peşini bırakmadı. Bir gazetede kendi hikayesi olan “Karşıyakalı gence şifa kilometrelerce öteden geldi” başlıklı haberi okuyan Tayfun, o tarihten sonra Oliver'ın ailesini bulmak için bütün yollara başvurdu.Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a mektuplar yolladı, sosyal medyada platformlar oluşturdu, bloglarda yazılar yazdı. İngiltere Konsolosluğu ve kiliseye dahi giden Erdem, hiçbir sonuç alamayınca İngiltere'de yaşayan tanıdıklarından Oliver'ın ailesini bulmalarını istedi. Ve taşıdığı kalbin ailesini 10 yıl sonra buldu...
İngilitere’ye vardığında birbirlerine sarılarak dakikalarca ağlayan Tayfun ve Oliver’ın annesi Julie bir daha hiç birbirlerini bırakmadılar. Oliver’in anne babasının bir ayağı İzmir Karşıyaka’daydı, Tayfun ve ailesiyle tatillerini yapıyor her şeyi paylaşıyorlardı.
Benim de yolum o zamanlar kesişti bu deli fişek oğlanla. Pandemi döneminde yaramaz çocuklar gibi polisten kaçarak bizi sokaklarda dolaştırırdı. Hastanelerden artık bıktığı için evde duramaz her akşam onun ve çılgınlıklarının peşinden süreklenirdik. “Bana 40 yaşımdan sonra fırlamalığı öğrettin oğlum” dediğimde ayrı bir keyifle güler “Dur abi daha neler yapacağız” derdi. Yaptık da… Ama yapamadığımız bir şey kaldı. O yaşadıklarını göstermek, film gibi hayatını yansıtmayı çok istiyordu. Sürekli bana projeler yazdırırdı en sonunda kararımızı vermiştik ve projemizin ismini de koyduk; ‘Kelebeğin kalbi’... Ama olmadı, iki kanadı, bir kalbi vardı kelebeğin ikisi de uçtu gitti. Şimdi iki kadın ağlıyor biri İngiltere’de, biri Karşıyaka’da… ikisi de bu kez gerçekten oğullarını kaybettiler, ben de kardeşimi…Kalbi olmadan bu kadar büyük bir yüreğe sahip olan bu güzel adamı tanımak çok zevkliydi ama kaybetmek de bir o kadar mahvetti. Nurlar içinde uyu kardeşim…