"Demokrasi" ve "özgürlük" söylemleriyle dünyaya ders vermeye kalkan, muhafazakar partilerin yönettiği "demokrasinin beşiği" Avrupa'da, 17 yaşındaki Nahel, bir polis kurşunuyla katledildi. Petrol aşkına Ortadoğu'yu kana bulayan, işgallere sessiz kalan "modern" Avrupa devletleri, şimdi kendi sınırları içinde yaşanan isyanla sarsılıyor. Çünkü bu sefer ateş, kendi evlerinde yanıyor.

Cezayir asıllı Nahel'in, bir trafik kontrolünde polis tarafından infaz edilmesi, Fransa'nın ve hatta Avrupa'nın iki yüzlü "demokrasi" anlayışının maskesini düşürdü. Paris, Nanterre, Marsilya ve diğer şehirlerde sokaklara dökülen halk, "Adalet!" diye haykırıyor. Binlerce kişi gözaltına alınırken, toplu taşıma seferleri iptal edildi. Ülke, genç Nahel'in ölümünün ardından karışıklığa sürüklendı.

Nahel'in annesi Mounia'nın yürek dağlayan çığlığı, olayların fitilini ateşleyen kıvılcım oldu. Oğlunun katledilmesiyle yıkılan bir annenin acısı, sokaklardaki öfkeyi daha da büyüttü. Polis şiddetine maruz kalan gençlerin çoğunlukla göçmen kökenli olması ise, ırkçılık ve ayrımcılık tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

Macron hükümeti, olaylar karşısında şaşkına döndü. 17 yaşındaki bir çocuğu "infaz eden" polisler korunurken, protesto eden gençlere ve ailelerine "çocuklarınızı evde tutun" çağrısı yapıldı. Hatta Macron, olayları "video oyunlarının etkisi" olarak nitelendirerek gerçeklerden kopuk bir tavır sergiledi.

Macron hükümetinin iki yüzlü "demokrasi" anlayışı, tıpkı ABD'de olduğu gibi çıkarlara ve güç odaklarına hizmet ediyor. Hoşlarına gitmeyen bir durumla karşılaştıklarında ise, başvurdukları yöntem hep aynı: Kaba kuvvet ve karalama.

Nahel için adalet çağrıları yükselirken, Avrupa'nın ve dünyanın gözleri Fransa'ya çevrilmiş durumda. Bu olaylar, bir kez daha "özgürlük" ve "demokrasi" söylemlerinin gerçek yüzünü ortaya koydu. Görünen o ki, "demokrasi" bazı ülkeler ve bazı insanlar için lüks bir kavram olmaya devam edecek.