Genelde kanser konusu ele alınırken, “Dünyada her yıl 9 milyon insan, kanser nedeni ile hayatını kaybediyor’’ şeklinde, ölen vaka sayısı üzerinden yorumlar mutlaka belirtilir.
Tarihte, bir çok hastalığa yönelik dehşet verici rakamlar hep sözkonusu olmuştur.
Örneğin, daha geçen sene bu zamanlar ABD Hastalığı Önleme ve Koruma Komitesi Başkanvekili Anne Schuchat, Ocak 2018’in üçüncü haftasında ülkede hayatını kaybeden 4 bin 64 kişinin grip salgını ve zatürree nedeniyle öldüğünü açıklamıştı.
Kanser, bilindiği gibi, hücrelerin kontrol edilemeyen bir şekilde büyümesi sonucu oluşan kötü huylu tümörler için adlandırılan genel bir terminolojidir. Ülkemizde bir çok batı ülkesinde olduğu gibi erkeklerde en sık prostat, kadınlarda da meme kanseri görülmekte, bunları akciğer ve kalın bağırsak kanserleri takip etmektedir.
Her yıl dünyada 12.7 milyon bireye yeni kanser tanısı konulmakta ve yine her yıl 7.6 milyon kişi de kansere bağlı ölümle yüz yüze gelmektedir. Türkiye’de yıllık kansere yakalanan vaka sayısı 159 bin civarındadır. Bunların 97 bini erkek, 62 bini kadındır.
Kanserlerin büyük çoğunluğu çevresel faktörlerden kaynaklanır. Bu kapsamda, kronik enfeksiyonlar, tütün kullanımı, alkol tüketimi, obezite, çevre kirliliği, güneş kaynaklı ultroviyole ve x ışınları ve kimyasal toksik ajanlar bir kalemde akla gelen etkenlerdir.
Bugün, kanser vakalarının üçte birinin tütün kullanımı sonucu olduğunu biliyoruz. Kanserin nedenleri konusunda fizik aktivite eksikliğinden genetiğe kadar bir çok faktör üzerinde durulurken , sigara gibi önlenebilir risk etkenleri üzerinde daha fazla durulmasının nedenini budur.
Kanser zengin, batılı ve sanayileşmiş ülke insanlarına özgü bir hastalık değildir. Sanırım, kanserle ilgili bilimsel çalışmalarla yeni tedavi yöntemlerinin çoğunun batı kaynaklı olması, böylesi bir yanılsama yaratmaktadır. Günümüzde, Uluslararası Kanser Araştırmaları gibi güvenilir kuruluşların yapmış olduğu istatistiki çalışmalar, artık dünya kanser yükünün büyük kısmını az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin taşımakta olduğunu göstermektedir.
Her yıl 9 milyon yeni tanı ve bir o kadar da bu hastalık nedenli ölüm düşünülüp, önümüzdeki 20 yılda da bu sayıların katlanacağı hesaba katıldığında, zaten kaynakları yetersiz olan bu grup ülkeler açısından sosyal ve tıbbi maliyet tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Vaka istatistiklerinin daha güvenilir olduğu batı ülkelerinin önümüzdeki yıllara yapmış olduğu projeksiyonlarda, her üç kadından birinin ve her iki erkekten birinin yaşam süreçleri içinde kanser ile karşılaşmaları beklenmektedir. Kanser vakalarının artmasının en baskın nedenleri, demografik yapının yaşlı nüfus lehine yükselmesidir.Yani dünya nüfusu artışı ve yaşlı nüfus oranındaki artış.
Kanser ileri yaşla riski artan bir hastalıktır. Yaşam süresinin artmasına paralel olarak, yaşlanmanın hücresel ve moleküler düzeyde yapmış olduğu hasarlar ve bağışıklık sistemi yetersizlikleri kanser için potansiyel bir durum oluşturur. Kanser oluşturan bir çok dış etkene, uzun yaşam nedeni ile daha fazla maruziyet de aynı kapsamda riski arttırmaktadır.
Günümüzde, tanı ve tedavi süreçlerindeki teknolojik gelişmeler ve erken tanı imkanları, kanseri engellenebilir ve/veya kontrol edilebilir hale getirmiştir. Amaç, kanserin kontrol edilebilir ve kronik bir hastalık haline getirilerek yaşam süresi ve konforunu etkilememesidir. Ama görünür
gelecekte, kanserin oluşum mekanizmalarının tamamen anlaşılması ve kansere bağlı ölümlerin bütünüyle ortadan kalkması söz konusu değildir. Ülkelerin giderek artan kanser olgularının bütçe
yükleri için işbirliği yapması, kanserden korunma için küresel anlamda sigara,alkol ve obezite ile savaş etkin savaş politikaların uygulanması ve bireysel farkındalığın arttırılarak risk grupları için
taramaların yapılması öncelikli stratejiler olarak görülmektedir.
Nihayetinde, kanser hastalığının tedavisinde, her kişinin genetik yapısı, yaşı, hastalık geçmişi ve
tümör yapılanması farklılık arz ettiğinden, tek tip standart tedavi yerine kişiye özel tedavilerin ve aşı gibi yeni uygulamalarının söz konusu olduğu günümüzde, önümüzdeki yirmi yıl içinde kanser
hastalıklarının büyük çoğunluğunda mutlak tedavisi gündeme gelecek.